İstanbul muhasarasının ilk günleriydi. Sultan Mehmed, Akşemseddin’e gönlündeki bir muradı arzetti: “Tarihî kaynakların verdiği malumata nazaran Resûl-i Ekrem’in (sas) mihmandarı Ebû Eyyüb el Ensari, Bizans surları yakınında medfun imiş. Himmetinizle onun kabr-i şeriflerini bulmayı arzulamaktayım.”
Akşemseddin, padişahın sözleri üzerine eliyle bir mevkii işaret ederek “Her gece şu semte bir nur indiğini görmekteyim. Muhtemelen Resûl-i Ekrem’in mihmandarı Halid bin Zeyd’in kabri o caniptedir.” buyurur.
Hep birlikte işaret edilen semte gelinir. Hazreti Şeyh’in tarifi ile kabrin baş ve ayak ucuna birer çınar fidanı dikilir. Fatih, o gece silahdar ağayı çağırıp yüzüğünü verir. Kabir olarak gösterilen yerin ortasına bu yüzüğü gömmesini, fidanları ise sökerek yirmi adım kıble tarafına dikmesini ister.
Ertesi sabah Sultan, Akşemseddin’i de yanına alarak tekrar kabre gider. Buraya türbe yaptıracağından iyice emin olmak için bir daha göstermesini rica eder. Akşemseddin, bir gün evvel diktiği fidanlarla hiç ilgilenmeksizin yüzüğün gömüldüğü yere gelir. Burayı kazdıklarında Arapça üzerinde “Burası Ebû Eyyüb’ün kabridir.” ibaresi bulunan bir taş bulacaklarını söyler. Toprak kazıldığında tarif edilen şekilde bir mermer taş bulunur. Akşemseddin, kenarda bekleyen ağanın mahcubiyetini gidermek için çınar fidanlarının silahdar ağanın hatırası olarak yerlerinde bırakılmasını ister.Bugün Eyüp Sultan Camii’nin avlusundaki parmaklık içinde göğe ser veren çınarlar işte beş yüz küsur sene evvel dikilen o fidanlardır. Bazıları burasının aynı zamanda Eyüb Sultan Hazretleri’nin cenazesinin yıkandığı yer olduğunu da rivayet eder.
Devamı
Devamı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder