21 Aralık 2014

Tesettür Risâlesi ve Şerhi


Hem Bedîüzzamân Hazretleri o ifsâd komitesine şöyle bedduâ etmiştir:“Bu mübârekleri ifsâd eden komiteler kahrolsunlar!.. Allah bu hemşîrelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhâfaza eylesin, âmîn.”(Lem’alar, 191)

O gizli ecnebî komite, Bedîüzzamân Hazretlerinin vefâtından sonra bu def’a, Kur’ân’ın tesettürle alâkalı fâsid te’vîllerini reddeden Üstâd Bedîüzzamân Hazretlerinin “Tesettür Risâlesi”ndeki ba’zı cümlelerini dahi te’vîlât-ı fâside ile şöyle te’vîl etmektedir.

O gizli komite diyor ki:

Tesettür-i şer’î husûsunda İslâm âlimlerinin iki görüşü mevcûddur: Bir kısmı, ‘Çarşaf giymek ve yüzü kapatmak azîmet ve takvâdır’ diyorlar.Bir kısmı da, ‘Manto ve başörtüsü giymenin ruhsat olduğunu ve bununla da tesettürün olabileceğini’  söylüyorlar. 



Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, bu konuda azîmet ve takvâ tarafını tutmuş, ruhsatla amel etmemiştir. Demek manto ve başörtüsü de tesettür-i şer’î sayılır.”
Hâşâ, böyle fâsid ve bâtıl bir fikir, İslâm âlimlerinden sudûr etmemiştir ve böyle mesnedsiz bir isnâd, İslâm âlimlerine, bâhusûs Bedîüzzamân Said Nursî Hazretlerine bir iftirâdır. Zîrâ, Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, “Tesettür Risâlesi” adlı eserinde; bin üç yüz elli sene zarfında her asırda üç yüz elli milyon insânın ictimâî hayâtında kudsî bir düstûr olarak yer alan ve üç yüz elli bin tefsîrin tasdîk ve ittifâklarına ve geçmiş ecdâdımızın i’tikád ve uygulamalarına istinâd eden tesettür-i şer’înin ancak “çarşaf” olduğunu îzâh ve kadınların baştan ayağa kadar yüz ve eller dâhil olmak üzere cilbâb (çarşaf)’la örtünmelerinin Kur’ân’ın kesin bir emri olduğunu; manto ve başörtüsünün ise tesettür-i şer’î olmadığını ve bu husûsta böyle bir ruhsatın bulunmadığını  isbât etmiştir.
İşte bizler bu çalışmamızda Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın  tesettür ile alâkalı âyetlerini, müfessirü’l-Kur’ân olan Rasûl-i Ekrem (asm)’ın bu husûstaki hadîslerini, Kitâb ve Sünnette geçen tesettür ile alâkalı hükümleri îzâh eden bir kısım müfessirlerin re’ylerini, müceddid ve müctehidlerin icmâlarını ve bu görüşlerden bir kısmını destekleyen aklî delîlleri birlikte takdîm ediyoruz. Tâ ki, “Tesettür Risâlesi”ni yazan Üstâd Bedîüzzamân Hazretlerinin bu husûstaki görüşleri şahsî bir görüş olmayıp, üç yüz elli bin tefsîre muvâfık, 1400 seneden beri geçen ecdâdın i’tikádlarına ve tatbîkátına uygun ve Kur’ân’a müstenid olduğu anlaşılsın...

Tahşiye Yayınları

26 Ekim 2014

Sıvı Yağ Tenekesini Atmadan Önce

İktisat eden, sıkıntı çekmez.
Taberani

Kurtarıcı üç şeyden biri, varlıkta, yoklukta, zenginlikte, fakirlikte, iktisada riayet etmektir.
Beyheki

İsraf etme! İsraf edenler, şeytanların kardeşleridir.

İsra 26, 27
 

Müsrifleri helak ettik.
Enbiya 9

İslam Hukukunda Nişanlılık



Nişanlanma bir akit değil sadece tarafların evlenme niyetini izhar eden bir  evlenme vaadinden ibaret olduğundan veya başka bir ifade ile kadın ile erkeğin ileride evlenmek üzere bir anlaşmaya varmaları olduğundan nikah akdi yapılmadıkça  nişanlanmakla kadın ve erkek birbirine helal olmazlar. Nikah kıyılıncaya kadar  birbirlerine yabancıdırlar Aralarında mahremlik devam eder. Nişanlılık, taraflara  evliliğin verdiği beraber yaşama hak ve yetkisini vermez. Nişanlılıktan sonra da  önceden olduğu gibi aralarında iki yabancı insanın görüşmesinde bulunan bütün  sınırlar mevcuttur. Bu bakımdan iki yabancı gibi oldukları ve mahremiyet sınırlarına  dikkat etmeleri gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.

Prof. Dr. H. İbrahim ACAR∗

6 Haziran 2014

Bu Pazar “Anneler Günü”…

Bilmem nerede yaşayan bir kadının, annesinin öldüğü Mayıs ayının 2. Pazar’ı… 
İşte o, hiç tanımadığımız kadının, hiç görmediğimiz mezara her yıl aynı tarihte ziyaretinden mütevellit biz de o tarihi “Anneler Günü” olarak kutluyoruz. 

Ve nedendir bilinmez; bizim, hepimizin anneler günü… Her emir buyurduklarını olduğu gibi, bunu da kutlayacağız bayıla bayıla. Pek çok dayatmaya olduğu gibi buna da eyvallah... 
Ama benim annem Mayıs ayının 2. Pazar günü ölmedi. Ben onun mezarına o tarihte hiç gitmedim... Ne fark eder, ruhuna Fatiha okumadığım tek bir sabahım yok. Her gün telefonumu “buyur yavrum” diye açan o ses olmasa da; bir Salavat ile giden selam ve ardından okunan Fatiha ile edilen “teşekkür” yerlerine ulaşır inancındayım. 
 Bu kadarlık kavuşma da bana yeter… 
Başka bir annenin ölüm yıl dönümünü neden bütün dünya hediye alarak kutluyor bu gün tartışmayacağım. Hadi; yemek davetine icabet eden misafirleri “diş kirası” nezaketiyle ödüllendiren, eve gelen konuğunu hediyesiz göndermeyen bir geleneğin mirasçılarıyken; belli günlerde “illaki hediye alacağız kardeşim” kıvamına gelmemizi bugün tartışmayalım. 

Bugünlük sadece “Ya Rabbi sen bu milleti fabrika ayarlarına geri döndür” diye dua etmekle yetinelim o kadar. Zira konu ağır… Konu, “Anne”… “Anne” dedin mi akan sular durur. Diri diri yakılan annelerini ve evlatlarını; kimyasallarla zehirlenen çocuklarının ölümlerini izlemek zorunda kalan anaları; birileri daha çok para kazansın, daha da bir güçlensin, dünyaya hükmetsin diye evlatlarını kefene saran anneleri de konuşmayalım bu günlük.



Tamamı

25 Nisan 2014

Koç Yavruları ve Kediler



Koç Yavruların Bahçeye girdiği anda kedilerin kaçışı


Porsuğun koçları köşeden incelemeleri









Korkuyla karışık Şaşkınlık