Deterjanlar, deriye teması halinde derinin yağını alır, kurumasına ve
çatlamasına, hassas kişilerde dermatitlerin oluşumuna neden olur.
Giysilerden ve bulaşıklardan deterjanların uzaklaştırılması için bol
miktarda su kullanmamız gerekir. İyi durulanmamış çamaşırlar da ciltte
alerjik reaksiyonlara, tahrişe ve dermatitlere neden olur.
Çeşitli evlerden, lokanta ve yemekhanelerden alınan deterjanla yıkanmış
ve kullanılmaya hazır olan yemek kaplarında 0,199 - 0,663 mg./lt.
deterjan saptanmıştır. Yine aynı çalışmada % 1`lik deterjanlı su ile
yıkanan yemek kaplarından deterjanı uzaklaştırabilmek için, kabın
cinsine göre 4-8 lt. su kullanmak gerekir. Bu da bulaşıkların yaklaşık 6
defa durulanması demektir. Deterjanla yıkanmış, iyi durulanmamış veya
silinmemiş yemek kaplarından vücuda günde 75 mg. deterjan alınır,
bebeklerde ise 250 mg.`a kadar çıkabilir ve günde 35 mg.`ın üstündeki
dozlar ise hayvanlarda iltihap ve atrofik (daha önce normal bir olan bir
organın kuruması) değişikliklere neden olur. Ağız yolu ile 2,5 ml./kg.
deterjan verilen tavşanlarda mide mukozasında petesial ülserasyon
meydana geldiği deneyler sonucu saptanmıştır.
Ev temizliğinde kullanılan deterjanlar, mikroplara ne kadar zarar
veriyorsa akciğer, karaciğer ve beyne de aynı şekilde zarar verir. Bütün
hastalıklara, ayrıca mantara yol açar. Deterjanlar, bağırsak kanserine
ve ağır akciğer hastalıklarına sebep olur. Çamaşırda, bulaşıkta, vücut
ve çevre temizliğinde yaygın olarak kullanılan bu kimyasallar üzerinde,
uzun uzun düşünmek zorundayız.
Alımtı
30 Aralık 2012
Ey bu vatan gençleri!
"Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ,
Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla
onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz?
Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz.
Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır."
Lem'alar, On Yedinci lem'a, Beşinci Nota
Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz.
Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır."
Lem'alar, On Yedinci lem'a, Beşinci Nota
19 Aralık 2012
Aynadaki Yalan
Şapşal bir biçim, boş veren bir edâ... Güya
kendinden habersiz ve yapmacıktan uzak... Ama sahte, sahte üstü sahte... Her çizgisi, her hareketi,
ortada görünmez bir rejisör elinden çıkma... Hani şu (blucin) dedikleri, balıkçı pantolonu vârî, Moskof
ve Amerikan melezi sıkı kılıf var ya?.. Şu, dizden
yukarı ön tarafının rengi kasten uçurulmuş
ihtilâlci pantolon?.. Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal
ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf?.. Öyle uygun ki, solcu
kızın mizacına!.. Ve... Ve mahsus bakımsız saçlardan, boyasız dudaklara, en basit mimiklerden
en hurda muaşeret tavırlarına kadar her hareketin ölçüsünü kaydeden bir lûgaritma
tatbikçiliği... Şunu demek ister: «Ben kendimle, ferdiyetimle meşgul değilim! Nefsimden habersizim
ve olduğum gibiyim. Yahut: «Güneş altında toprağa uzanmış, kıçını yalayan bir köpek kadar
tabiiyim!»... Ne alçak samimiyet hilesi!..
Lûgaritma icabı... Bütün dâva, güzellik ve dişilik
büyüleri peşinde gezmekten başka tasası olmayan zavallı burjuva kızının tersi olabilmek... Bu ters
oluşun baştan başa hesaplı üslûp ocağını kurmak...
Ne o?.. Ne bakıyorsunuz şaşkın kellelerinizle
suratıma?.. Günümüzün solcu bakireleri işte bunlar!..
Şu Mine hanıma da bakın!.. Hem bacaklarının dizden
yukarı kısmını alabildiğine açar, hem de üzerine bir takım mürekkep lekeleri, toz toprak
sürülmesine aldırmaz. Bu, vücudunun güven noktalarını görmemek midir, inadına göstermek
midir?.. Evet, Emine'den dönme Mine! Sen yok musun sen......
s.5
Necip Fazıl Kısakürek
16 Aralık 2012
Kadın Yakıştığı Yerde Evinde Kalsın
Kadın ekonomik bağımsızlığın peşinden neden böylesine koşar? Yapısı
itibari ile erkeğe tâbi olması gerekmez mi? Yoksa bu bir EGOnomik
bağımsızlık mücadelesi mi?
Ben ekonomik nedenlerden dolayı çalışmıştım ama gözlemlediklerimin çoğu EGOnomik nedenlerden ötürü çalışıyor. Evet, bence erkeğe tabi olmak gerek, bu aslında daha huzur veren bir durum. Ancak erkeğin de buna yardımcı olması gerek, kadını pasifize ederek böylesine zorlu şartlara itmemeliler. Çünkü bilmeliler ki ve hatta çok iyi biliyorlar ki, kadın için çalışma sahası hiç temiz değil. Kadınlarınız çalışmıyor arkadaşlar, yuvalarından, “eş”likten, “ana”lıktan kopuyorlar gitgide soyutlanıyorlar ve soyuluyorlar. Çalışan eş, yatağınızdan, sofranızdan ister istemez uzaklaşır. Bugün kadınlar gerçekten erozyona uğramış durumda. Evde ya iki “kadın” var ya iki “erkek”… Oysa bir erkek bir kadından oluşur evlilik. Uzun zamandır yakından tanıdığım bir kadın, çalışmaya başladıktan sonra, yıllardır evli olduğu kocasını, artık beğenmez oldu. Tahammül gücü zayıfladı, iş yerindeki yetkili biri tarafından taciz edildi falan. Bu gibi örnekleri çoğaltabilirim. Bırakın kadın ait olduğu, yakıştığı yerde, evinde kalsın.
Nevin Ünal (29 Yaşında, 9 Yıldır Çalışıyor)
Kaynak
Ben ekonomik nedenlerden dolayı çalışmıştım ama gözlemlediklerimin çoğu EGOnomik nedenlerden ötürü çalışıyor. Evet, bence erkeğe tabi olmak gerek, bu aslında daha huzur veren bir durum. Ancak erkeğin de buna yardımcı olması gerek, kadını pasifize ederek böylesine zorlu şartlara itmemeliler. Çünkü bilmeliler ki ve hatta çok iyi biliyorlar ki, kadın için çalışma sahası hiç temiz değil. Kadınlarınız çalışmıyor arkadaşlar, yuvalarından, “eş”likten, “ana”lıktan kopuyorlar gitgide soyutlanıyorlar ve soyuluyorlar. Çalışan eş, yatağınızdan, sofranızdan ister istemez uzaklaşır. Bugün kadınlar gerçekten erozyona uğramış durumda. Evde ya iki “kadın” var ya iki “erkek”… Oysa bir erkek bir kadından oluşur evlilik. Uzun zamandır yakından tanıdığım bir kadın, çalışmaya başladıktan sonra, yıllardır evli olduğu kocasını, artık beğenmez oldu. Tahammül gücü zayıfladı, iş yerindeki yetkili biri tarafından taciz edildi falan. Bu gibi örnekleri çoğaltabilirim. Bırakın kadın ait olduğu, yakıştığı yerde, evinde kalsın.
Nevin Ünal (29 Yaşında, 9 Yıldır Çalışıyor)
Kaynak
10 Aralık 2012
Cola, Amerika'da zenci kadınların kısırlaştırılmasında kullnıldı
''Dünyayı
yönetenler zaman zaman dünyanın mevcut nüfus yükünü taşıyamayacağını
belirtirler ve çeşitli senaryolar üretirler. Bir zamanlar 3 milyar insan
fazla diyorlardı, sonra beş milyar fazla dediler. Sonra yedi şimdi ise
10 milyar fazla diyorlar. Muhtaç insanlara bir ekmek vermeyen batı,
ülkemizde kapı kapı dolaşarak aşı kampanyaları düzenliyor. Amaçları
insanları kısırlaştırarak nüfusun artmasına engel olmaktır. Kabe'ye
ekmek sokamazken Coca cola rahatlıkla sokulabiliyor. Hacca, Umre'ye
giden Müslümanlar mübarek zemzem dururken Coca Cola ile iftar açıyorlar.
Coca Cola içmeyen insan sayısı yok denecek kadar azdır. Bugünlerde
sırrı açıklandı diye haberler yapıldı. Dünyanın her şeyinin en ince
ayrıntısına kadar analiz edilebildiği bir dönemde Coca Colanın sırrı
çözülemiyormuş. Yalan. Bunun sırrı falan yok. Cola 1886'da Amerika'da
zenci kadınların kısırlaştırılması için kullanılan bir ilaçtır. Yıllarca
eczanelerde ilaç diye satıldı. Sonra içecek olarak masalarımıza, hatta
iftar sofralarımıza sokuldu.''
Kaynak
Kaynak
5 Aralık 2012
Allah'a Karşı Edepli Olmak
Özellikle de Allah'a karşı edepli olmanın
niteliğini taşıyan daha güzel bir örneği de İbrahim (AS)'ın şahsında
Allah Teâlâ Kur'an'da şöyle açıklamıştır: Hz. İbrahim muarızlarına
seslenerek,
"Benim dostum ancak alemlerin Rabbı olan Allahtır. Beni yaratan ve doğru yola eriştiren O'dur. Beni doyuran ve içiren O'dur. Hasta olduğum zaman bana şifa veren de O'dur."(17)
Dikkat edilecek olursa, İbrahim (AS) hayırlı olan şeyler için "veren O'dur." derken hastalığı için "beni hasta eden O' dur."tabirini kullanmamıştır. Çünkü böyle bir ifade nede olsa bir şikayet manası hissedilmektedir. İbrahim (AS) böyle bir ifade tarzını, mü'minin terbiyesine ve nezaket ölçülerine uygun bulmamış olacak ki, ayette zikredilen tüm nîmetleri Allah'a, isnat ederken hastalığını kendisine hamletmiş, "hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur" demiştir.
Bunun bir benzerini yine Kur'an'da görmekteyiz. Fatiha Suresinin son bölümünde; "Bizi sırat-ı müstekîme, nîmet verdiğin kimselerin yoluna erdir. Gazaba uğrayanların yoluna değil" (18) derken, yine Allah Teâlânın öğrettiği bir terbiye gereği olarak hidayet Allah'a nispet edilirken, doğru yoldan saptırma (ıdlal) Allah'a nispet edilmemiştir. Yine "Gazab ettiğin kimselerin" yerine, edeben "Gazaba uğrayanların" tabiri kullanılmıştır.
Tamamı
"Benim dostum ancak alemlerin Rabbı olan Allahtır. Beni yaratan ve doğru yola eriştiren O'dur. Beni doyuran ve içiren O'dur. Hasta olduğum zaman bana şifa veren de O'dur."(17)
Dikkat edilecek olursa, İbrahim (AS) hayırlı olan şeyler için "veren O'dur." derken hastalığı için "beni hasta eden O' dur."tabirini kullanmamıştır. Çünkü böyle bir ifade nede olsa bir şikayet manası hissedilmektedir. İbrahim (AS) böyle bir ifade tarzını, mü'minin terbiyesine ve nezaket ölçülerine uygun bulmamış olacak ki, ayette zikredilen tüm nîmetleri Allah'a, isnat ederken hastalığını kendisine hamletmiş, "hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur" demiştir.
Bunun bir benzerini yine Kur'an'da görmekteyiz. Fatiha Suresinin son bölümünde; "Bizi sırat-ı müstekîme, nîmet verdiğin kimselerin yoluna erdir. Gazaba uğrayanların yoluna değil" (18) derken, yine Allah Teâlânın öğrettiği bir terbiye gereği olarak hidayet Allah'a nispet edilirken, doğru yoldan saptırma (ıdlal) Allah'a nispet edilmemiştir. Yine "Gazab ettiğin kimselerin" yerine, edeben "Gazaba uğrayanların" tabiri kullanılmıştır.
Tamamı
25 Kasım 2012
Beşinci Cadde’de Nasıl Sigara İçersiniz Hanımefendi
Kadın ve sigara kelimeleri aynı cümlede bir araya gelince tarihsel bir sorunu da paylaşmadan geçemeyeceğim; kadınların sigara içmesi.
20′nci yüzyıla kadar kadınların kamusal alanlarda sigara içmesi “çok ayıp” karşılanıyordu. Tarihte açıktan sigara içtiği bilinen ilk kadınlar, Parisli fahişelerdi.
Notre Dame de Lorettes kilisesi yakını mesken tuttukları için “Lorettes” diye anılan bu fahişeler, halka açık alanda sigara içen ilk kadınlar olarak kayda geçti. New York’ta ise daha 1900′lerin başında kadınların halka açık alanda sigara içmesi sadece ayıp değil, yasaktı da.
New York Times gazetesinde 1904 yılında yer
alan bir habere göre Manhattan’ın ünlü Beşinci
Caddesinde bir otomobilin içinde sigara içerken yakalanan
kadına polis ceza yazmıştı. Gazete
gözlerine inanamayan polisin ağzından dökülen şaşkınlığını da şu şekilde kayda
geçirmiş: “Hem de Beşinci Cadde’de bunu yapamazsın!”.
1908 yılında New York Belediye Meclisi kadınlara sigara yasağını daha da sertleştiren Sullivan Act’ı kabul etti. Katie Mulcahy adlı New Yorklu kadın kamusal alanda sigara içtiği için tutuklanan ilk kadın oldu.
1908 yılında New York Belediye Meclisi kadınlara sigara yasağını daha da sertleştiren Sullivan Act’ı kabul etti. Katie Mulcahy adlı New Yorklu kadın kamusal alanda sigara içtiği için tutuklanan ilk kadın oldu.
Kaynak
22 Kasım 2012
Ben Değil Bendeniz
Terbiyeli, kibar, medenî gerçek bir İstanbullu ben kelimesini
çok kullanmaz, onun yerine bendeniz veya fakir der. İstanbul kültür ve âdâb-ı
muaşeretinde sık sık ben demek çok ayıptır, büyük bir nakisedir.
Benim evim demez, fakirhane der.
Sizin eviniz demez, devlethaneleri der.
Baban anan nasıl diye sormaz, pederiniz beyefendi, valideniz hanımefendi nasıllar diye sorar.
Çeşitli konularda yazılı olarak (mektupla ve mail ile) teşekkür eder. Meselâ: "Dünkü nazik davetiniz ve ikramlarınız için çok teşekkür ediyorum. Sohbet çok faydalı ve zevkli oldu. Hiç unutamayacağım saatler geçirdim..."
Davet sahibi de misafirlerine ayrı ayrı "Fakirhaneyi lutf edip teşrifinizden dolayı size minnettar ve müteşekkirim..." mealinde mektup yazar.
Tamamı
Benim evim demez, fakirhane der.
Sizin eviniz demez, devlethaneleri der.
Baban anan nasıl diye sormaz, pederiniz beyefendi, valideniz hanımefendi nasıllar diye sorar.
Çeşitli konularda yazılı olarak (mektupla ve mail ile) teşekkür eder. Meselâ: "Dünkü nazik davetiniz ve ikramlarınız için çok teşekkür ediyorum. Sohbet çok faydalı ve zevkli oldu. Hiç unutamayacağım saatler geçirdim..."
Davet sahibi de misafirlerine ayrı ayrı "Fakirhaneyi lutf edip teşrifinizden dolayı size minnettar ve müteşekkirim..." mealinde mektup yazar.
Tamamı
21 Kasım 2012
Misafire İkram
Peygamber efendimiz, ''Allaha ve kıyamete inanan, misafirine ikram etsin'' buyurdu.
Misafire ikram, ona karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır. Yemek için külfete girmemeli, hazırda ne varsa, onu ikram etmeli. Peygamber efendimiz, ''Misafir için külfete girmeyin, misafir bundan rahatsız olur. Misafirini üzen Allahı üzmüş olur'' buyurdu. Hz. Ali, ''Dostların kötüsü, senin için külfete giren, seni özür dilemeye mecbur bırakandır'' buyuruyor.
Misafirden hizmet beklememeli! Peygamber efendimiz, ''Misafirden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir'' buyurdu. Bir arkadaş anlattı: ''Bir haftadır evimizde misafir kalan samimi arkadaşıma, “Bizim hanım, bir iş için dışarı çıkmıştı. Ben namaz kılana kadar sizin hanım, sofrayı hazırlarsa, çok makbule geçer” dedim. Daha sonra, bu sözüme çok gücendiklerini öğrendim. Bu acı tecrübe misafirden hizmet beklemenin doğru olmadığını göstermektedir.''
Alıntı
15 Kasım 2012
Ev Yapımı Meyveli Sos
Malzemeler:
2 Kâse Kokulu Üzüm
2 çay bardağı su
1 Kahve fincanı Şeker
3 silme tatlı kaşığı nişasta
Yapılışı:
Üzümü 2 çay bardağı suda kaynatıp süzgeçten
geçirin 2 su bardağı kadar olması gerekiyor tamamlamak için su ilave edin.
Tekrar ateşe koyunuz çok az bir su
ile nişastayı açın kaynayan karışıma dökün ve şekeri de ilave edin biraz
kaynatıp altını kapatın topak olmaması için sürekli karıştırın.
Hibiskus İle Meyve Sosu
14 Kasım 2012
Osmanlı ve Ses Kirliliği
İstanbullu bir genç, pencereleri açık otomobilini sürerken, vasıtanın
teybini sonuna kadar avaz avaz bağırtarak müzik dinlemez, etrafı
rahatsız etmez, ses kirliliğine sebebiyet vermez. Böyle bir şey zontalık
ve magandalıktır, İstanbulluya yakışmaz.
...
İstanbullu, ailesi veya arkadaşlarıyla pikniğe gider, yemek yer, çay içer, akşam dönmeden önce piknik yaptığı yerdeki bütün çöpleri, kağıtları, naylon poşetleri, şişeleri büyük bir torbaya doldurur, rastladığı ilk çöp bidonuna atar, o mekanı pırıl pırıl tertemiz ışıl ışıl bırakır.
Kaynak
...
İstanbullu, ailesi veya arkadaşlarıyla pikniğe gider, yemek yer, çay içer, akşam dönmeden önce piknik yaptığı yerdeki bütün çöpleri, kağıtları, naylon poşetleri, şişeleri büyük bir torbaya doldurur, rastladığı ilk çöp bidonuna atar, o mekanı pırıl pırıl tertemiz ışıl ışıl bırakır.
Kaynak
11 Kasım 2012
Ayva Reçeli
2.5 kilo Ayva (14 tane)
7 su bardağı suyla 10 dakika kadar kaynattım
2 kilo şeker ilave edip kısığa yakın ateşte rengi resimdeki gibi olana kadar pişirdim.
Bu Tarif Ayva tanelerini biraz daha yumuşak sevenler için.
Diğer tarifim
7 su bardağı suyla 10 dakika kadar kaynattım
2 kilo şeker ilave edip kısığa yakın ateşte rengi resimdeki gibi olana kadar pişirdim.
Bu Tarif Ayva tanelerini biraz daha yumuşak sevenler için.
Diğer tarifim
10 Kasım 2012
Çalışmaya Alışıyoruz Alışmaya Çalışmıyoruz!
Çalışma hayatında kadınlar ve özellikle de dindar hanımların
çalışması meselesini ele almaya karar verdiğimizde bir mayın tarlasına
daldığımızı biraz geç fark ettik. Bizi aşan bir konu bu aslında. Ama
yine de bir sözümüz var ve bunu söylemeliyiz. Bir kere meselenin ne
kadar çetrefilli olduğuna dair bir fotoğraf çekmenin bile bir anlamı
var. Bu fotoğrafta dikkati çeken en önemli ayrıntı ne biliyor musunuz?
Ortada öyle bir vakıa var ki çalışmalı mı çalışmamalı mı sorusu artık
önemini yitirmeye başlamış. Hanımların çalışmasına alışmak üzereyiz. Ama
biz nerede durduğumuzu biliyoruz. Biz bu meselede alışmak istemeyenler
tarafındayız. Tamam, özel durumları göz ardı etmiyor, sadece hanımların
yapabileceği ya da yapması gereken bir takım meslekler olduğunu kabul
ediyoruz. Ama şunun altını çizerek: Hanımlar aile kurumunun
teminatıdırlar, onlar olmadan ne sağlıklı aile ne de toplum olur. Onlar,
kapitalist dünyanın köleliğine razı olmaktansa evlerinin efendisi
olmayı seçerlerse sadece kendileri değil bütün bir toplum kazanacak. Tamamı
6 Kasım 2012
Baştan Çıkmak Sanıldığı Gibi Zor Değil
Kadının, evinin dışında, çalışma hayatı içerisinde olması, pek çok
açıdan toplumsal düzeni etkiledi. Bu konuda fayda zarar ilişkisine
bakılacak olursa, eminim kadının çalışmasının toplum ve aile hayatına
zararı, faydasından çok daha fazladır.
Bu zararlardan en önemlisi de kadın ve erkeğin çalıştığı ortamların karma olması. Okullardaki karma eğitimler ve çalışma hayatındaki karmaların, hayatımızda nasıl bir karmaşaya sebep olduğunu aslında hepimiz biliyoruz ve görüyoruz.
Geçenlerde bekar bir hanımla konuştum. Bir kaç şey sordu bana. İş yerinde evli bir adama âşık. Durumunu nasıl anlatacağını bilemiyor. Şirkette pek çok evli erkeğin arasında çalışan az sayıda kadından biri. Sabah akşam birbirlerini görürken konuşurken en son tutulmuşlar deli gibi. Ne yapacağını bilemiyor. Bir kere evli bir adamı sevmiş olmayı kendine yakıştıramıyor. Erkek karısından ayrılıp kendisiyle evlense onu çocuklarından ayırmaya kıyamıyor. İkinci olmayı kendine yediremiyor. Velhasıl çaresizlik içinde çırpınıyor.
Erkek de çaresiz. Eşiyle sorunları var. Eşini üç saat görüyorsa bu kadını sekiz saat görüyor. Onunla konuşmak, gülmek, dertleşmek, onun ilgisini, sevgisini görmek hoşuna gidiyor. Fakat o da çok tehlikeli sularda yüzdüğünün farkında.
Kadının ve adamın yaşadığı durum pek çok iş yerinde yaşanıyor. Modern olmak adına, aralarında çekicilik olduğunu bile bile ateş ile barutun yan yana durmalarında bir mahsur görmez olduk.
Tamamı
Bu zararlardan en önemlisi de kadın ve erkeğin çalıştığı ortamların karma olması. Okullardaki karma eğitimler ve çalışma hayatındaki karmaların, hayatımızda nasıl bir karmaşaya sebep olduğunu aslında hepimiz biliyoruz ve görüyoruz.
Geçenlerde bekar bir hanımla konuştum. Bir kaç şey sordu bana. İş yerinde evli bir adama âşık. Durumunu nasıl anlatacağını bilemiyor. Şirkette pek çok evli erkeğin arasında çalışan az sayıda kadından biri. Sabah akşam birbirlerini görürken konuşurken en son tutulmuşlar deli gibi. Ne yapacağını bilemiyor. Bir kere evli bir adamı sevmiş olmayı kendine yakıştıramıyor. Erkek karısından ayrılıp kendisiyle evlense onu çocuklarından ayırmaya kıyamıyor. İkinci olmayı kendine yediremiyor. Velhasıl çaresizlik içinde çırpınıyor.
Erkek de çaresiz. Eşiyle sorunları var. Eşini üç saat görüyorsa bu kadını sekiz saat görüyor. Onunla konuşmak, gülmek, dertleşmek, onun ilgisini, sevgisini görmek hoşuna gidiyor. Fakat o da çok tehlikeli sularda yüzdüğünün farkında.
Kadının ve adamın yaşadığı durum pek çok iş yerinde yaşanıyor. Modern olmak adına, aralarında çekicilik olduğunu bile bile ateş ile barutun yan yana durmalarında bir mahsur görmez olduk.
Tamamı
2 Kasım 2012
Ahlak var mıdır?
Emperyalizme, kapitalizme, modernizme karşı mücadele etmeyen, inkılap bilinci taşımayan bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Dev şirketlere sahip, bankalarla haşır neşir, kodaman, lüks içinde yaşayan ve yoksulun hakkını gözetmeeyn enseli ve göbekli bir adam sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
İlimden, irfandan nasibini almamlı; ama üç kitap okuyunca alim oldum sanan, “Kafka’yı bilirim, Kiergaard’ı yuttum, Dostoyevski’yi hatmettim..” tavırlarıyla kibirli,ukala, kendini beğenmiş, edepsiz bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Hasılı velkelam..Değilmi ki mümin, derdi olan adamdır; peki ya derdi olmayan bir adam sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Efendimiz aleyhisselam, dünya müminin zindanı buyuruyor; peki ya bu zindanda, hayatından memnun olan bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Efendimiz aleyhisselam, dünyada bir ağacın altında soluklanıp gidecek bir garip yolcu gibi ol buyuruyor; peki ya dünyaya kazık çakmaya çalışan bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Mümin kanaat eden, “elindekiyle yetinen” adamdır; peki ya mal mülk peşinde, makam mevki peşinde, ev ve araba taksitleri için banka banka dolaşan bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Mümin istikamet sahibidir, peki ya sözünden dönüp duran, kararından cayıp duran bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Hamza
Ömer Faruk Dönmez
s.222
Dev şirketlere sahip, bankalarla haşır neşir, kodaman, lüks içinde yaşayan ve yoksulun hakkını gözetmeeyn enseli ve göbekli bir adam sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
İlimden, irfandan nasibini almamlı; ama üç kitap okuyunca alim oldum sanan, “Kafka’yı bilirim, Kiergaard’ı yuttum, Dostoyevski’yi hatmettim..” tavırlarıyla kibirli,ukala, kendini beğenmiş, edepsiz bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Hasılı velkelam..Değilmi ki mümin, derdi olan adamdır; peki ya derdi olmayan bir adam sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Efendimiz aleyhisselam, dünya müminin zindanı buyuruyor; peki ya bu zindanda, hayatından memnun olan bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Efendimiz aleyhisselam, dünyada bir ağacın altında soluklanıp gidecek bir garip yolcu gibi ol buyuruyor; peki ya dünyaya kazık çakmaya çalışan bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Mümin kanaat eden, “elindekiyle yetinen” adamdır; peki ya mal mülk peşinde, makam mevki peşinde, ev ve araba taksitleri için banka banka dolaşan bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Mümin istikamet sahibidir, peki ya sözünden dönüp duran, kararından cayıp duran bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Hamza
Ömer Faruk Dönmez
s.222
1 Kasım 2012
24 Ekim 2012
Hibiskus İle Meyve Sosu
Malzemeler:
- 3 Kaşık Kargede (Hibiskus)
- 2 Su bardağı su
- 1 Kahve fincanı Şeker
- 3 silme tatlı kaşığı nişasta
Kargede'yi 2 Su bardağı su ile kaynatıp
süzgeçten geçir. Tekrar ateşe koyunuz şekeri ve çok az bir su ile nişastayı açın kaynayan
karışıma dökün biraz kaynatıp altını kapatın topak olmaması için sürekli karıştırın.
Kara Üzümlü Sos
20 Ekim 2012
Kadınlar İçin Güzel Kalmanın Sırrı
KAVGADAN KAÇINMAKTIR. Çünkü:
Kavga, kadını çirkinleştirir: Asık yüzlü bir kadın, güzel görünebilir mi?
Kavga, kadını erken yaşlandırır: Her üzüntü, yüze minik bir çizik olarak yerleşiyor; çok kavga ettiğinizde yüzünüz çabuk kırışır.
Kavga, kadını yorar: Kavga sırasında yüksek bir enerji gelir; fakat kavga sonrası kadın birden tükenir, yaşam enerjisi azalır.
Kavga, kadını hasta eder: Gerginlik baş ağrısı yapıyor; bel ya da boyun fıtığının en büyük sebebi de stres.
Kavga, kadının saçlarını döker: Erkekle mücadele, kadında erkeklik hormonuna artırıyor, bu da kadında saç dökülmesine sebep oluyor.
Kavga, kadını aptallaştırır: Kadın konuşurken sonuçlarını doğru hesap edemez; en çok kendi üzülür, en çok kendi zarar görür.
Kavga, kadını yalnızlaştırır: Kavga, kadını sevdiğinin gözünden düşürür; kadın bazen kocasıyla aynı evde, aynı yatakta yalnızdır; bazen kocaman bir evde tamamen yalnız kalır.
Akıllı bir kadın, önce kendi için, beden ve ruh sağlığı ile mutluluğunu düşünerek kavgadan kaçınır.
“Kavga kafamda hiç bitmiyor.” demişti bir hanım, eşiyle tartıştıktan sonraki ruh halini anlatmak için. Kendi halini anlatırken aynı zamanda, kadınların kavga sonrası halini de pek güzel özetlemişti farkında olmadan.
Kadın erkek farklılıkları hayatın her alanında kendini gösterir. Farklılığın ortaya çıkmasında en önemli etken, beynimizi kullanma tarzımızdır. Kadınlar daha çok beynin duygusal merkezi olan sağ tarafı kullanırken, erkekler mantık tarafı olan sol tarafı kullanırlar.
Bu farklılık; kavga öncesinde de sonrasında da çok fazla kendini belli eder. Tartışma esnasında kadın detayları konuşur, erkek sonuca bakar. Çok ciddi bir tartışma değilse iki taraf da sustuğunda erkek için olay bitmiştir. Fakat kadınlar basit bir tartışmayı bile kolay kolay kafasında bitiremez. Konuşulan konular, kadının kafasında döner de döner. Kafada kelimeler doğurur da doğurur. Geçmişte yaşadıkları tatsızlıklar gelir aklına, aynı şeyler için bir kez daha üzülür. Gelecek kaygıları depreşir, evliliği ile ilgili ümidi tükenir.
Kavga; erkek için acı bir yemekse, kadın için zehirdir.
Sevmek Bu Kadar Güzelken
s.141-142
Kavga, kadını çirkinleştirir: Asık yüzlü bir kadın, güzel görünebilir mi?
Kavga, kadını erken yaşlandırır: Her üzüntü, yüze minik bir çizik olarak yerleşiyor; çok kavga ettiğinizde yüzünüz çabuk kırışır.
Kavga, kadını yorar: Kavga sırasında yüksek bir enerji gelir; fakat kavga sonrası kadın birden tükenir, yaşam enerjisi azalır.
Kavga, kadını hasta eder: Gerginlik baş ağrısı yapıyor; bel ya da boyun fıtığının en büyük sebebi de stres.
Kavga, kadının saçlarını döker: Erkekle mücadele, kadında erkeklik hormonuna artırıyor, bu da kadında saç dökülmesine sebep oluyor.
Kavga, kadını aptallaştırır: Kadın konuşurken sonuçlarını doğru hesap edemez; en çok kendi üzülür, en çok kendi zarar görür.
Kavga, kadını yalnızlaştırır: Kavga, kadını sevdiğinin gözünden düşürür; kadın bazen kocasıyla aynı evde, aynı yatakta yalnızdır; bazen kocaman bir evde tamamen yalnız kalır.
Akıllı bir kadın, önce kendi için, beden ve ruh sağlığı ile mutluluğunu düşünerek kavgadan kaçınır.
“Kavga kafamda hiç bitmiyor.” demişti bir hanım, eşiyle tartıştıktan sonraki ruh halini anlatmak için. Kendi halini anlatırken aynı zamanda, kadınların kavga sonrası halini de pek güzel özetlemişti farkında olmadan.
Kadın erkek farklılıkları hayatın her alanında kendini gösterir. Farklılığın ortaya çıkmasında en önemli etken, beynimizi kullanma tarzımızdır. Kadınlar daha çok beynin duygusal merkezi olan sağ tarafı kullanırken, erkekler mantık tarafı olan sol tarafı kullanırlar.
Bu farklılık; kavga öncesinde de sonrasında da çok fazla kendini belli eder. Tartışma esnasında kadın detayları konuşur, erkek sonuca bakar. Çok ciddi bir tartışma değilse iki taraf da sustuğunda erkek için olay bitmiştir. Fakat kadınlar basit bir tartışmayı bile kolay kolay kafasında bitiremez. Konuşulan konular, kadının kafasında döner de döner. Kafada kelimeler doğurur da doğurur. Geçmişte yaşadıkları tatsızlıklar gelir aklına, aynı şeyler için bir kez daha üzülür. Gelecek kaygıları depreşir, evliliği ile ilgili ümidi tükenir.
Kavga; erkek için acı bir yemekse, kadın için zehirdir.
Sevmek Bu Kadar Güzelken
s.141-142
11 Ekim 2012
Mümin, havf ve reca arasındadır; peki ya cenneti garantilemiş gibi, kaygılardan azade yaşayan bir adam, sana dinden bahsediyorsa onda ahlak var mıdır?
Mümin helal lokmaya dikkat eden adamdır; peki ya bedava yemek bulunca helal haram sormadan yumulan bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Mümin tevazu sahibi adamdır, peki ya kendini mutlak haklı gördüğünden, mümin kardeşinin dini endişelerini gereksiz bulan, güya meseleleri çözmüş müstağni bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Mümin ilim sahibi, feraset sahibi adamdır; peki ya cehaletinin derinliğinden dolayı, cehaletinin farkında bile olmayan bir adam,sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Mümin, edep haya sahibi,sır saklayan, ahde vefa gösteren adamdır; peki ya verdiği en basit sözü tutmayan, yalan söyleyen bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Müminin kıyafeti bir çifttir, temizdir, sadedir; peki ya elbise dolabı çeşit çeşit kıyafetlerle dolu olan bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Mümin az yer, az uyur, az konuşur; peki ya bir oturuşta üç kişilik yiyen, midesini şişirdikçe şişiren, çokbilmiş ve geveze, öğlene kadar malak gibi uyuyan bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
Mümin nezaket sahibidir, usul adap bilir, kibardır, zariftir; peki ya oturup kalkmayı, söz alıp konuşmayı bilmeyen, diliyle kardeşini inciten ve kabalığının farkında bile olmayan kaba bir adam, sana dinden bahsediyorsa, onda ahlak var mıdır?
…
Hamza
Ömer Faruk Dönmez
s.223
10 Ekim 2012
3 Ekim 2012
Kadınların Çalışma Meselesi
Şunu kabul etmek lazım ki tam mesai çalışmak kadın yaratılışına uygun değil.
Kadınların özel dönemleri var, sancıları var, huysuzlukları var, hamileliği var, doğumu var, süt vermesi var. Bütün bunları görmezden gelip özgürlük adına feminizm adına kadınları erkeklerle yarıştırmak öncelikle kadınlara yapılan büyük bir kötülüktür.
Kadınlar çalışma hayatına bu kadar dahil olduktan sonra kadın fıtratı bozuldu, evlilikler bozuldu, aileler daha kolay dağılmaya başladı. Bunu “iyi işte kadın çalışınca kocasına minnet etmiyor.” diye iyi bir şeymiş gibi savunanlar kocasına hizmet etmekten rahatsız olan kadınların iş yerinde patronlarına minnet etmek ve onların emirlerine itaat etmek zorunda olduğunu neden düşünmüyorlar acaba?
Velhasıl kadının yeri öncelikle evidir. Ben kendi adıma hayatımın hiç bir döneminde tam gün mesai çalışmadım. Kur’an kursu öğretmenliği yaptığım dönemde yarım gün çalıştım onu da anne olacağımı öğrendikten sonra bıraktım. Bekarken ve çocuksuzken Kur’an öğretmeyi çok sevdiğim ve öğretme işinde de başarılı olduğuma inandığım için çok severek çalıştım. Öyle olduğu halde evliliğimin ilk yıllarında çalışırken ev işlerine yetişmek konusunda çok zorlandığım dönemler olduğunu hatırlıyorum.
Şimdi yine faydalı olduğuma inandığım bir işi severek yapıyorum. Mesai saatim yok. Yazma saatlerimi, seminer programlarını aile düzenimizi bozmayacak şekilde ayarlıyorum. Kadının öncelikli yerinin evi olduğunu düşünüyorum. Tabii başta yazdığım gibi mecburiyet yüzünden çalışan kadınlara söyleyecek sözümüz yok. Fakat keyfiyetten çalışan kadınlara da bir kere daha düşünün etraflıca demek isterim.
Bizim kadınlarımızın çoğu aslında hep çalışmışlar. Tarlada, bağda, bahçede çalışıp hep eşlerinin yanlarında olmuşlar. Çalıştıkları kendi işleri olduğu için şartları kendilerine göre ayarlayabilmişler. Gerçi bu durum bazı bölgelerimizde erkekleri tembelliğe alıştırmış, erkekler kahvelerde oturup tembel tembel pineklerken kadınlar gündüz dağlarda bağlarda tek başlarına çalışıp bir de akşam ev işlerine yetişmeye çalışarak fazlaca bir yükün altına giriyorlar. Şartlar uygun da olsa kadın erkeği tembelleştirecek kadar çalışmamalı. Kadın erkeğin yanında yardımcı olsa da erkeğin yapması gereken görevleri almamalı, onun sorumluluğunu üstlenmemeli. Sonuçta eve ekmek getirmek kadının değil erkeğin görevi.
Dinimiz kadının çalışmasını yasaklamamış. Sahabe hanımlarından evinde iş yapıp satarak aile bütçesine katkıda bulunanlar olmuş. Kadının çalışmasında İslam’a uymayan taraf çalıştığı ortam ve çalışma şartları. Günümüzde de çalışma ortamları dini hassasiyeti olan hanımlar için pek uygun değil.
Çalışmak zorunda olan hanımların mümkünse evde el işi, pasta, börek, mantı gibi işler, ya da internet üzerinden evden çalışma şeklinde bir çalışma şeklini tercih etmeleri pek çok açıdan dışarıda çalışmalarından daha hayırlı olur, diye düşünüyorum. Çünkü dışarıda çalışan hanımların kazançlarının çoğu kreşe, giyim kuşama gidiyor. Hele uygun olmayan ortamlarda çalışıyorlarsa manevi kayıpları ise her şeyden daha önemli.
Tamamı
Kadınların özel dönemleri var, sancıları var, huysuzlukları var, hamileliği var, doğumu var, süt vermesi var. Bütün bunları görmezden gelip özgürlük adına feminizm adına kadınları erkeklerle yarıştırmak öncelikle kadınlara yapılan büyük bir kötülüktür.
Kadınlar çalışma hayatına bu kadar dahil olduktan sonra kadın fıtratı bozuldu, evlilikler bozuldu, aileler daha kolay dağılmaya başladı. Bunu “iyi işte kadın çalışınca kocasına minnet etmiyor.” diye iyi bir şeymiş gibi savunanlar kocasına hizmet etmekten rahatsız olan kadınların iş yerinde patronlarına minnet etmek ve onların emirlerine itaat etmek zorunda olduğunu neden düşünmüyorlar acaba?
Velhasıl kadının yeri öncelikle evidir. Ben kendi adıma hayatımın hiç bir döneminde tam gün mesai çalışmadım. Kur’an kursu öğretmenliği yaptığım dönemde yarım gün çalıştım onu da anne olacağımı öğrendikten sonra bıraktım. Bekarken ve çocuksuzken Kur’an öğretmeyi çok sevdiğim ve öğretme işinde de başarılı olduğuma inandığım için çok severek çalıştım. Öyle olduğu halde evliliğimin ilk yıllarında çalışırken ev işlerine yetişmek konusunda çok zorlandığım dönemler olduğunu hatırlıyorum.
Şimdi yine faydalı olduğuma inandığım bir işi severek yapıyorum. Mesai saatim yok. Yazma saatlerimi, seminer programlarını aile düzenimizi bozmayacak şekilde ayarlıyorum. Kadının öncelikli yerinin evi olduğunu düşünüyorum. Tabii başta yazdığım gibi mecburiyet yüzünden çalışan kadınlara söyleyecek sözümüz yok. Fakat keyfiyetten çalışan kadınlara da bir kere daha düşünün etraflıca demek isterim.
Bizim kadınlarımızın çoğu aslında hep çalışmışlar. Tarlada, bağda, bahçede çalışıp hep eşlerinin yanlarında olmuşlar. Çalıştıkları kendi işleri olduğu için şartları kendilerine göre ayarlayabilmişler. Gerçi bu durum bazı bölgelerimizde erkekleri tembelliğe alıştırmış, erkekler kahvelerde oturup tembel tembel pineklerken kadınlar gündüz dağlarda bağlarda tek başlarına çalışıp bir de akşam ev işlerine yetişmeye çalışarak fazlaca bir yükün altına giriyorlar. Şartlar uygun da olsa kadın erkeği tembelleştirecek kadar çalışmamalı. Kadın erkeğin yanında yardımcı olsa da erkeğin yapması gereken görevleri almamalı, onun sorumluluğunu üstlenmemeli. Sonuçta eve ekmek getirmek kadının değil erkeğin görevi.
Dinimiz kadının çalışmasını yasaklamamış. Sahabe hanımlarından evinde iş yapıp satarak aile bütçesine katkıda bulunanlar olmuş. Kadının çalışmasında İslam’a uymayan taraf çalıştığı ortam ve çalışma şartları. Günümüzde de çalışma ortamları dini hassasiyeti olan hanımlar için pek uygun değil.
Çalışmak zorunda olan hanımların mümkünse evde el işi, pasta, börek, mantı gibi işler, ya da internet üzerinden evden çalışma şeklinde bir çalışma şeklini tercih etmeleri pek çok açıdan dışarıda çalışmalarından daha hayırlı olur, diye düşünüyorum. Çünkü dışarıda çalışan hanımların kazançlarının çoğu kreşe, giyim kuşama gidiyor. Hele uygun olmayan ortamlarda çalışıyorlarsa manevi kayıpları ise her şeyden daha önemli.
Tamamı
28 Eylül 2012
10 Eylül 2012
11 Ağustos 2012
Edep
İnsanın ilim ve edebi,en büyük varlığıdır Eskimez,çürümez, kaybolmaz
İnsanla hayvan arasındaki fark edeptir
İnsanla hayvan arasındaki fark edeptir
MEVLÂNA Celâleddin-i Rûmî (KS)
8 Ağustos 2012
Etli Domates Çorbası
Domates Çorbası (10 – 12 Kişilik)
Malzemeler:
Yarım çay bardağı sıvıyağ
7 çorba kaşığı un
3 domates Rondoda çekilmiş ( 2 kase)
2 tatlı kaşığı biber salçası
2 -3 su bardağı et suyu
Yarım kase didiklenmiş et
Yapılışı:
Sıvıyağ ile unu hafif pembeleşinceye kadar kavurun, biber salçasını ilave edin, sonra domatesi ve 10 dakika kadar iyice çırpın koyu muhallebi kıvamına geliyor sonra Et suyunu ilave edip çırpın ve çorba kıvamına gelene kadar da kaynamış su ilave edin. Didiklenmiş eti ve en son da tuzu ekleyin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)