19 Aralık 2012

Aynadaki Yalan


Üstadın anlatımına hayranım ...

Şapşal bir biçim, boş veren bir edâ... Güya kendinden habersiz ve yapmacıktan uzak... Ama sahte, sahte üstü sahte... Her çizgisi, her hareketi, ortada görünmez bir rejisör elinden çıkma... Hani şu (blucin) dedikleri, balıkçı pantolonu vârî, Moskof ve Amerikan melezi sıkı kılıf var ya?.. Şu, dizden
yukarı ön tarafının rengi kasten uçurulmuş ihtilâlci pantolon?.. Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf?.. Öyle uygun ki, solcu kızın mizacına!.. Ve... Ve mahsus bakımsız saçlardan, boyasız dudaklara, en basit mimiklerden en hurda muaşeret tavırlarına kadar her hareketin ölçüsünü kaydeden bir lûgaritma tatbikçiliği... Şunu demek ister: «Ben kendimle, ferdiyetimle meşgul değilim! Nefsimden habersizim ve olduğum gibiyim. Yahut: «Güneş altında toprağa uzanmış, kıçını yalayan bir köpek kadar tabiiyim!»... Ne alçak samimiyet hilesi!..
Lûgaritma icabı... Bütün dâva, güzellik ve dişilik büyüleri peşinde gezmekten başka tasası olmayan zavallı burjuva kızının tersi olabilmek... Bu ters oluşun baştan başa hesaplı üslûp ocağını kurmak...
Ne o?.. Ne bakıyorsunuz şaşkın kellelerinizle suratıma?.. Günümüzün solcu bakireleri işte bunlar!..
Şu Mine hanıma da bakın!.. Hem bacaklarının dizden yukarı kısmını alabildiğine açar, hem de üzerine bir takım mürekkep lekeleri, toz toprak sürülmesine aldırmaz. Bu, vücudunun güven noktalarını görmemek midir, inadına göstermek midir?.. Evet, Emine'den dönme Mine! Sen yok musun sen......

s.5
Necip Fazıl Kısakürek

Hiç yorum yok: