Şapşal bir biçim, boş veren bir edâ... Güya
kendinden habersiz ve yapmacıktan uzak... Ama sahte, sahte üstü sahte... Her çizgisi, her hareketi,
ortada görünmez bir rejisör elinden çıkma... Hani şu (blucin) dedikleri, balıkçı pantolonu vârî, Moskof
ve Amerikan melezi sıkı kılıf var ya?.. Şu, dizden
yukarı ön tarafının rengi kasten uçurulmuş
ihtilâlci pantolon?.. Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal
ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf?.. Öyle uygun ki, solcu
kızın mizacına!.. Ve... Ve mahsus bakımsız saçlardan, boyasız dudaklara, en basit mimiklerden
en hurda muaşeret tavırlarına kadar her hareketin ölçüsünü kaydeden bir lûgaritma
tatbikçiliği... Şunu demek ister: «Ben kendimle, ferdiyetimle meşgul değilim! Nefsimden habersizim
ve olduğum gibiyim. Yahut: «Güneş altında toprağa uzanmış, kıçını yalayan bir köpek kadar
tabiiyim!»... Ne alçak samimiyet hilesi!..
Lûgaritma icabı... Bütün dâva, güzellik ve dişilik
büyüleri peşinde gezmekten başka tasası olmayan zavallı burjuva kızının tersi olabilmek... Bu ters
oluşun baştan başa hesaplı üslûp ocağını kurmak...
Ne o?.. Ne bakıyorsunuz şaşkın kellelerinizle
suratıma?.. Günümüzün solcu bakireleri işte bunlar!..
Şu Mine hanıma da bakın!.. Hem bacaklarının dizden
yukarı kısmını alabildiğine açar, hem de üzerine bir takım mürekkep lekeleri, toz toprak
sürülmesine aldırmaz. Bu, vücudunun güven noktalarını görmemek midir, inadına göstermek
midir?.. Evet, Emine'den dönme Mine! Sen yok musun sen......
s.5
Necip Fazıl Kısakürek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder