Peki ne yapmak lazım? Öncelikle herkesi tek
tipleştiren, sıradanlaştıran, bayağılaştıran bu sürece karşı çıkmanın tek yolu
bu hayat tarzına teslim olmamaktan geçiyor. Bizim hayatımız edebi baş tacı
yapan bir hayat olmalıdır. Bizler sıradan ve bayağı olamayız, çünkü hayatımıza
yüklediğimiz anlam buna sığmayacak kadar aşkın ve yüksek bir hakikatten
besleniyor. Biz gönderiliş amacını “güzel ahlakı tamamlamak” olarak tarif eden
bir Peygamber’e ümmet olmakla şereflenmişiz. Kendisine benzemenin hayat gayemiz
olduğunu bildiğimiz, Kur’an’da yüksek bir ahlak üzere gönderildiği ifade edilen
bu güzeller güzeli kendi edebinin bizzat Cenab-ı Hak tarafından talim
edildiğini ifade ediyor. Bu yüzden edep dinimizin en önemli umdelerinden birisidir.
İmanın kemale ermesi edep iledir.
Hz. Mevlana öyle söylemiyor mu: “İman nedir,
diye aklıma sordum. Aklım da kalbimin kulağına eğilip; İmân edepten ibârettir,
diye fısıldadı.”
Edep insan olmak, hayvanlıktan sıyrılmak ve en
yüce insanlık ufkuna erişmeye çalışmaksa edebi öğrenmek, edeplenmek ve edepli
olmak en başta gelen dini vazifelerimizden birisi oluyor.
Peki, edebi kimden öğreneceğiz?
Tabii ki
edeplilerden. Her ne kadar bir Allah dost “Edebi edepsizlerden öğrendim.
Yaptıklarını yapmadım” demiş ama o seviyede olana her gördüğü ve tecrübe ettiği
zaten ibrettir. Yola yeni çıkanlar ve gençler, edebi hayatlarının süsü haline
getirmiş, edepli olmayı önemseyen güzel örnekler bulup, onların kıyılarında,
köşelerinde konuşlanmaya bakmalılar. Bu açıdan neyin edep olup olmadığını uzun
uzun anlatmaya gerek olmadığını düşünüyoruz, çünkü edep yazarak, okunarak
öğrenilecek bir şey değildir, görerek, tecrübe ederek ve hâllenerek edinilecek
bir şeydir. Edep kitaptan değil, edepli insandan talim edilir.