Sabahları içilen ılık limonlu suyun faydaları saymakla bitmez. Sabah gözünüzü açar açmak gidip su ısıtıcının düğmesine basıyor ve kendinize koca bir bardak kahve hazırlıyorsanız, size önerimiz bu alışkanlığınızı biraz ileri zamana ertelemeniz olacaktır. Sabahları içeceğiniz ılık limon suyu kafein bağımlılığınıza son verecek. Ilık limon suyu içmenin, özellikle de kış aylarında bir çok faydası vardır. Bu harika kafein alternatifini hazırlaması da çok kolaydır: bir bardak ılık suya yarım limonun suyunu sıkın.
İnci Mercan
"Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur."N. F. Kısakürek
18 Ocak 2018
31 Ekim 2016
18 Ekim 2016
Doğal Zeytin Yapımı
Bu sene ilk olarak küçük kavanazlarımla başladım, 3 kavanoz bir kilo zeytin aldı bir kavanoz için 1 buçuk silme tuz ilave ettim.
Yani 1 kilo zeytine 4 buçuk kaya tuzu koydum.
29 Nisan 2016
İdeal İnsan
Bir sınıfta öğrencilere:
– Sizce ideal insan kimdir ve ideal insan nasıl olmalıdır? Şeklindeki bir soruya şu şekilde cevaplar aldım. Bir öğrenci, önce Kur’an’dan Mu’minûn suresinin ilk ayetlerini yazmış. Aynen şöyle:
1. Gerçekten mü’minler kurtuluşa ermiştir;
2. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler;
3. Onlar ki boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;
4. Onlar ki, zekâtı verirler;
5. Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;
Bundan sonra gelen ayetlerden de yararlanmak suretiyle bir örnek müslüman tipi tasvir etmiş. Gerçekten Kur’ân’nın bu ayetleri güzel bir müslüman tipini tasvir etmekte ve kurtuluş yolları göstermekte.. Bunlar elbette ideal bir müslüman için gerekli özellikler olup her müslümanda bulunduğunda ideal bir müslümanın ortaya çıkmasına vesile olacaktır. Fakat benim asıl sorum ideal bir müslümandan öte ideal bir insandı.
Öğrencilerden bir başkası ise yine Kur’ân’dan Furkan suresinin 63. ve sonraki ayetlerini yazıp bir kompozisyon tertibi içinde sunmuştu. Bu kağıtta da Kur’an diliyle Allah’ın sevdiği kullar tasvir ediliyordu. Bunlar:
63. Rahman’ın (has) kulları onlardır ki, yer yüzünde tevazu ile yürürler ve kendilerini bilmez kimseler onlara laf attıklarında (incinmeksizin) ‘selam’ derler (geçerler);
64. Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.
67. (Onlar), harcadıklarında ne israf, ne de cimrilik ederler, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
68. Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı(nın cezasını) bulur.
70. Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
72. (O kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.
73. Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.
Diğer kompozisyonlar da bu derece dini hüviyet taşımamakla beraber, din dışı da değillerdi. Demek ki, dinin amacı da ideal müslüman tipi meydana getirmekle beraber ideal bir insan tipinin oluşmasını sağlamaktır. Dini bir havası olmayan öteki bütün kompozisyonlar da gerçekten dinlerden ayrı bir hüviyet arzetmemekteler... İşte onların birbirleriyle özdeştikleri noktalar: “Kimse için kötülük düşünmeyen, kıskanmayan, övünmeyen, böbürlenmeyen, şımarıklık etmeyen, şiddet belirtisi göstermeyen, bencillik yapmayan, sizi aldatma olasılığı olmayan, sadık, vefalı, yalan söylemeyen, dürüst, saygılı, sevgi dolu, masum, bir su gibi berrak ve temiz...”
Buradan çıkan sonuç ortadadır: Gerek dindarların, gerekse sıradan vatandaşların birleştikleri ortak bir nokta vardır ki, o da erdemli insan olmak... Demek ki, herkesin dürüst yani erdemli olduğu gün ideal bir insan tipi ortaya çıkacak ve büyük ölçüde toplumun problemleri çözülmüş olacak...
Mehmet Coşar
6 Şubat 2016
Dili Bozmak
Din adamı: Din adamı Hıristiyanlara mahsus papazlar için
kullanılan bir tanıtımdır. Allah adına günahları sözde affederler. Bizim
imamlarımız, müezzinlerimiz, vaizlerimiz, müftülerimiz din adamı değil, din
görevlisidirler. Bunlara din adamı demek büyük hakaret olur.
Felaket güzel konuştu: Şu bozulmaya ve bozmaya bakın.
Felaket, büyük musibet demektir. Bu da çok güzel konuştu demek için
kullandırılıyor. Allah böylelerini ıslah etsin, diyelim.
Senden iyi olmasın: Bir kişinin meziyetini anlatmak için
ona, “Senden iyi olmasın çok iyi birisidir” deniyor. Anlatacağı kişiye beddua
etmiş oluyor.
Bu ne biçim dostluktur? Akıllı olmak lazım.
Moruk: İhtiyarlarımıza hakaret ve aşağılamak için
kullandırılıyor. Aşağılayan gün gelir aşağılanır.
25 Ocak 2016
Elma Sirkem
Elma sirkesinin her ne kadar kilo verme ve zayıflama üzerine
faydaları ve yararları bizim asıl ilgilendiğimiz nokta olsa da Elma
sirkesinin diğer alanlarda da faydalarına kısaca değinmekte fayda var.
Eğerki formda ve estetik bir bedene sahip olmak istiyorsanız Elma sirkesini günde 2 defa için.
Ayrıca Elma sirkesi, ciltteki lekelerden fazla kilolara, sağlıksız saçlardan varisli damarlara kadar birçok rahatsızlığa şifa olabiliyor.
TAMAMI
Tarifi
4 elmayı robotta az çektim
1 tatlı kaşığı kaya tuzu
1 kahve fincanı iyi sirke
1 ½ litre hazır su kullandım
Cam kavanoza koyup üzerini bezle örttüm
25 gün Dolabın altında ara ara tahta kaşıkla karıştırdım sonra süzüp kullanmaya başladım
Eğerki formda ve estetik bir bedene sahip olmak istiyorsanız Elma sirkesini günde 2 defa için.
Ayrıca Elma sirkesi, ciltteki lekelerden fazla kilolara, sağlıksız saçlardan varisli damarlara kadar birçok rahatsızlığa şifa olabiliyor.
TAMAMI
Tarifi
4 elmayı robotta az çektim
1 tatlı kaşığı kaya tuzu
1 kahve fincanı iyi sirke
1 ½ litre hazır su kullandım
Cam kavanoza koyup üzerini bezle örttüm
25 gün Dolabın altında ara ara tahta kaşıkla karıştırdım sonra süzüp kullanmaya başladım
8 Ocak 2016
17 Aralık 2015
10 Haziran 2015
Kendini Hak İle Meşgûl Etmezsen, Bâtıl Seni İşgâl Eder
İmam Şâfî -rahmetullâhi aleyh- ne güzel söyler:
“Kendini hak ile meşgûl etmezsen, bâtıl seni işgâl eder.”
Bu yüzden insanın Hakk’a kulluk haysiyet ve şerefini muhâfaza edebilmesi için, kendilerinden kalben feyz alabileceği sâlih mü’minlerle berâber olması îcâb eder. İnsan dâimâ rehbere muhtaçtır. Bu zarûretten dolayıdır ki, Cenâb-ı Hak ilk insanı, ilk peygamber olarak göndermiştir.
Şeyh Sâdî-i Şîrâzî, ülfet ve dostluk edilen kimselerin mânevî hâllerinin kişiye sirâyetini şu misâlle ne güzel îzâh eder:
“Ashâb-ı Kehf’in köpeği, sâdıklarla berâber olduğu için büyük bir şeref kazandı, nâmı Kur’ân-ı Kerîm’e ve târihe geçti. Nûh ve Lût peygamberlerin karıları ise fâsıklarla berâber oldukları için küfre dûçâr oldular.”
Görüldüğü gibi, gâfillerle ve fâsıklarla berâberlik, zamanla onların düşünce tarzına yaklaşmaya sebebiyet verir. Bu “zihnî akrabâlık” bir müddet sonra “kalbî akrabâlığa” döner ki bu da, kulu mânen helâk ve hüsrâna sürükler.
“Kendini hak ile meşgûl etmezsen, bâtıl seni işgâl eder.”
Bu yüzden insanın Hakk’a kulluk haysiyet ve şerefini muhâfaza edebilmesi için, kendilerinden kalben feyz alabileceği sâlih mü’minlerle berâber olması îcâb eder. İnsan dâimâ rehbere muhtaçtır. Bu zarûretten dolayıdır ki, Cenâb-ı Hak ilk insanı, ilk peygamber olarak göndermiştir.
Şeyh Sâdî-i Şîrâzî, ülfet ve dostluk edilen kimselerin mânevî hâllerinin kişiye sirâyetini şu misâlle ne güzel îzâh eder:
“Ashâb-ı Kehf’in köpeği, sâdıklarla berâber olduğu için büyük bir şeref kazandı, nâmı Kur’ân-ı Kerîm’e ve târihe geçti. Nûh ve Lût peygamberlerin karıları ise fâsıklarla berâber oldukları için küfre dûçâr oldular.”
Görüldüğü gibi, gâfillerle ve fâsıklarla berâberlik, zamanla onların düşünce tarzına yaklaşmaya sebebiyet verir. Bu “zihnî akrabâlık” bir müddet sonra “kalbî akrabâlığa” döner ki bu da, kulu mânen helâk ve hüsrâna sürükler.
21 Aralık 2014
Tesettür Risâlesi ve Şerhi
Hem Bedîüzzamân Hazretleri o ifsâd komitesine şöyle bedduâ etmiştir:“Bu mübârekleri ifsâd eden komiteler kahrolsunlar!.. Allah bu hemşîrelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhâfaza eylesin, âmîn.”(Lem’alar, 191)
O gizli ecnebî komite, Bedîüzzamân Hazretlerinin vefâtından sonra bu def’a, Kur’ân’ın tesettürle alâkalı fâsid te’vîllerini reddeden Üstâd Bedîüzzamân Hazretlerinin “Tesettür Risâlesi”ndeki ba’zı cümlelerini dahi te’vîlât-ı fâside ile şöyle te’vîl etmektedir.
O gizli komite diyor ki:
“Tesettür-i şer’î husûsunda İslâm âlimlerinin iki görüşü mevcûddur: Bir kısmı, ‘Çarşaf giymek ve yüzü kapatmak azîmet ve takvâdır’ diyorlar.Bir kısmı da, ‘Manto ve başörtüsü giymenin ruhsat olduğunu ve bununla da tesettürün olabileceğini’ söylüyorlar.
Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, bu konuda azîmet ve takvâ tarafını tutmuş, ruhsatla amel etmemiştir. Demek manto ve başörtüsü de tesettür-i şer’î sayılır.”
Hâşâ, böyle fâsid ve bâtıl bir fikir, İslâm âlimlerinden sudûr etmemiştir ve böyle mesnedsiz bir isnâd, İslâm âlimlerine, bâhusûs Bedîüzzamân Said Nursî Hazretlerine bir iftirâdır. Zîrâ, Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, “Tesettür Risâlesi” adlı eserinde; bin üç yüz elli sene zarfında her asırda üç yüz elli milyon insânın ictimâî hayâtında kudsî bir düstûr olarak yer alan ve üç yüz elli bin tefsîrin tasdîk ve ittifâklarına ve geçmiş ecdâdımızın i’tikád ve uygulamalarına istinâd eden tesettür-i şer’înin ancak “çarşaf” olduğunu îzâh ve kadınların baştan ayağa kadar yüz ve eller dâhil olmak üzere cilbâb (çarşaf)’la örtünmelerinin Kur’ân’ın kesin bir emri olduğunu; manto ve başörtüsünün ise tesettür-i şer’î olmadığını ve bu husûsta böyle bir ruhsatın bulunmadığını isbât etmiştir.
İşte bizler bu çalışmamızda Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın tesettür ile alâkalı âyetlerini, müfessirü’l-Kur’ân olan Rasûl-i Ekrem (asm)’ın bu husûstaki hadîslerini, Kitâb ve Sünnette geçen tesettür ile alâkalı hükümleri îzâh eden bir kısım müfessirlerin re’ylerini, müceddid ve müctehidlerin icmâlarını ve bu görüşlerden bir kısmını destekleyen aklî delîlleri birlikte takdîm ediyoruz. Tâ ki, “Tesettür Risâlesi”ni yazan Üstâd Bedîüzzamân Hazretlerinin bu husûstaki görüşleri şahsî bir görüş olmayıp, üç yüz elli bin tefsîre muvâfık, 1400 seneden beri geçen ecdâdın i’tikádlarına ve tatbîkátına uygun ve Kur’ân’a müstenid olduğu anlaşılsın...
Tahşiye Yayınları
26 Ekim 2014
Sıvı Yağ Tenekesini Atmadan Önce
İktisat eden, sıkıntı çekmez.
Taberani
Kurtarıcı üç şeyden biri, varlıkta, yoklukta, zenginlikte, fakirlikte, iktisada riayet etmektir.
Beyheki
İsraf etme! İsraf edenler, şeytanların kardeşleridir.
İsra 26, 27
Müsrifleri helak ettik.
Enbiya 9
Taberani
Kurtarıcı üç şeyden biri, varlıkta, yoklukta, zenginlikte, fakirlikte, iktisada riayet etmektir.
Beyheki
İsraf etme! İsraf edenler, şeytanların kardeşleridir.
İsra 26, 27
Müsrifleri helak ettik.
Enbiya 9
İslam Hukukunda Nişanlılık
Nişanlanma bir akit değil sadece tarafların evlenme niyetini izhar eden bir evlenme vaadinden ibaret olduğundan veya başka bir ifade ile kadın ile erkeğin ileride evlenmek üzere bir anlaşmaya varmaları olduğundan nikah akdi yapılmadıkça nişanlanmakla kadın ve erkek birbirine helal olmazlar. Nikah kıyılıncaya kadar birbirlerine yabancıdırlar Aralarında mahremlik devam eder. Nişanlılık, taraflara evliliğin verdiği beraber yaşama hak ve yetkisini vermez. Nişanlılıktan sonra da önceden olduğu gibi aralarında iki yabancı insanın görüşmesinde bulunan bütün sınırlar mevcuttur. Bu bakımdan iki yabancı gibi oldukları ve mahremiyet sınırlarına dikkat etmeleri gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
Prof. Dr. H. İbrahim ACAR∗
6 Haziran 2014
Bu Pazar “Anneler Günü”…
Bilmem nerede yaşayan bir kadının, annesinin öldüğü Mayıs ayının 2. Pazar’ı…
İşte o, hiç tanımadığımız kadının, hiç görmediğimiz mezara her yıl aynı tarihte ziyaretinden mütevellit biz de o tarihi “Anneler Günü” olarak kutluyoruz.
Ve nedendir bilinmez; bizim, hepimizin anneler günü… Her emir buyurduklarını olduğu gibi, bunu da kutlayacağız bayıla bayıla. Pek çok dayatmaya olduğu gibi buna da eyvallah...
Ama benim annem Mayıs ayının 2. Pazar günü ölmedi. Ben onun mezarına o tarihte hiç gitmedim... Ne fark eder, ruhuna Fatiha okumadığım tek bir sabahım yok. Her gün telefonumu “buyur yavrum” diye açan o ses olmasa da; bir Salavat ile giden selam ve ardından okunan Fatiha ile edilen “teşekkür” yerlerine ulaşır inancındayım.
Bu kadarlık kavuşma da bana yeter…
Başka bir annenin ölüm yıl dönümünü neden bütün dünya hediye alarak kutluyor bu gün tartışmayacağım. Hadi; yemek davetine icabet eden misafirleri “diş kirası” nezaketiyle ödüllendiren, eve gelen konuğunu hediyesiz göndermeyen bir geleneğin mirasçılarıyken; belli günlerde “illaki hediye alacağız kardeşim” kıvamına gelmemizi bugün tartışmayalım.
Bugünlük sadece “Ya Rabbi sen bu milleti fabrika ayarlarına geri döndür” diye dua etmekle yetinelim o kadar. Zira konu ağır… Konu, “Anne”… “Anne” dedin mi akan sular durur. Diri diri yakılan annelerini ve evlatlarını; kimyasallarla zehirlenen çocuklarının ölümlerini izlemek zorunda kalan anaları; birileri daha çok para kazansın, daha da bir güçlensin, dünyaya hükmetsin diye evlatlarını kefene saran anneleri de konuşmayalım bu günlük.
Tamamı
İşte o, hiç tanımadığımız kadının, hiç görmediğimiz mezara her yıl aynı tarihte ziyaretinden mütevellit biz de o tarihi “Anneler Günü” olarak kutluyoruz.
Ve nedendir bilinmez; bizim, hepimizin anneler günü… Her emir buyurduklarını olduğu gibi, bunu da kutlayacağız bayıla bayıla. Pek çok dayatmaya olduğu gibi buna da eyvallah...
Ama benim annem Mayıs ayının 2. Pazar günü ölmedi. Ben onun mezarına o tarihte hiç gitmedim... Ne fark eder, ruhuna Fatiha okumadığım tek bir sabahım yok. Her gün telefonumu “buyur yavrum” diye açan o ses olmasa da; bir Salavat ile giden selam ve ardından okunan Fatiha ile edilen “teşekkür” yerlerine ulaşır inancındayım.
Bu kadarlık kavuşma da bana yeter…
Başka bir annenin ölüm yıl dönümünü neden bütün dünya hediye alarak kutluyor bu gün tartışmayacağım. Hadi; yemek davetine icabet eden misafirleri “diş kirası” nezaketiyle ödüllendiren, eve gelen konuğunu hediyesiz göndermeyen bir geleneğin mirasçılarıyken; belli günlerde “illaki hediye alacağız kardeşim” kıvamına gelmemizi bugün tartışmayalım.
Bugünlük sadece “Ya Rabbi sen bu milleti fabrika ayarlarına geri döndür” diye dua etmekle yetinelim o kadar. Zira konu ağır… Konu, “Anne”… “Anne” dedin mi akan sular durur. Diri diri yakılan annelerini ve evlatlarını; kimyasallarla zehirlenen çocuklarının ölümlerini izlemek zorunda kalan anaları; birileri daha çok para kazansın, daha da bir güçlensin, dünyaya hükmetsin diye evlatlarını kefene saran anneleri de konuşmayalım bu günlük.
Tamamı
25 Nisan 2014
Koç Yavruları ve Kediler
Koç Yavruların Bahçeye girdiği anda kedilerin kaçışı
Porsuğun koçları köşeden incelemeleri
Korkuyla karışık Şaşkınlık
30 Aralık 2013
5 Aralık 2013
Fırında Karnabahar Yemeği
Soğanları hafif pişirdikten sonra salça, baharatını ve kavurmayı
ilave ettim yıkanmış karnabaharı borcama
dizdim üzerine soğanlı karışım döküp fırına verdim.
Lezzetli bir yemek oldu :)23 Kasım 2013
Kelime Ve Kavram Hazinesi Bir Evin Mutfağı Gibidir.
Kelime ve kavram hazinesi bir evin mutfağı gibidir. İyi bir sofra arzu ediyorsanız mutfağınızı kaliteli malzemeyle doldurmanız gerekir.
Aynı şey beynimiz için de geçerli.
Uygun malzemeyi yani aradığı kelimeyi bulmalı.
Amerika ilkokul kitaplarında 71 bin kelime, Türkiye ise 7000 küsür kelime kullanıyor.
Schekspre 50 bin kelime ile,
eski yazarlar 5 bin 6 bin kelime ile,
Çetin Altan 700, diğer yazarlar 300-500,
sokaktaki insan ise 100-150 kelime ile konuşuyor.
Tamamı
Aynı şey beynimiz için de geçerli.
Uygun malzemeyi yani aradığı kelimeyi bulmalı.
Amerika ilkokul kitaplarında 71 bin kelime, Türkiye ise 7000 küsür kelime kullanıyor.
Schekspre 50 bin kelime ile,
eski yazarlar 5 bin 6 bin kelime ile,
Çetin Altan 700, diğer yazarlar 300-500,
sokaktaki insan ise 100-150 kelime ile konuşuyor.
Tamamı
21 Kasım 2013
Edep Kalite Ölçüsüydü
Küçükler bunu yapmazlarsa hep küçük
kalacaklarını bilirlerdi, çünkü edepli olmak “bizim zamanlarda” yaşayan,
hayatları ile “efendi” ve “hanımefendi” kelimelerine hakkını veren
güzel insanların önemsediği bir şeydi. Çünkü bu insanlar kendilerinden
önce, diğer insanları düşünen, fedakâr, diğerkam ve hasbi insanlardı.
Onlar için kendi dışındakilerle uyumlu yaşamak çok önemliydi. Sadece
insanlarla mı? Onlar kurtla, kuşla, taşla, toprakla, kısacası bütün
mahlukatla ahenk içerisinde yaşamaya önem verir, kimseye ellerinden ve
dillerinden bir zararın gelmemesi için kılı kırk yarar, titizlik
gösterirlerdi.
Bu insanların sabahları bindiği şehir
hatları vapurunun gecikmesi normaldi, çünkü birbirlerini buyur etmekten
bir türlü vaktinde vapura binemezlerdi.
Edeple bezenmiş müstesna hayatlardan
alınmış bu kareler toplumun her köşesinde görülebilecek derecede
yaygındı, çünkü bu toplumun en belirgin özelliği edepli ve terbiyeli
olmasının da ötesinde edebi bir insanlık vasfı olarak baş tacı
etmesiydi. Edep İslam ahlakının nakış nakış dokuduğu bu toplumun hayata
yansıyan karelerindeki en belirgin tondu. O ton, insanların sadece
birbirleri ile muamelelerini değil, bütün mahlûkatla muamelelerini
derinden etkiliyordu, çünkü insanların kalitesi ve kıratının ölçüsü
edepten nasipleri kadardı.
15 Ekim 2013
22 Eylül 2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)