İşte o, hiç tanımadığımız kadının, hiç görmediğimiz mezara her yıl aynı tarihte ziyaretinden mütevellit biz de o tarihi “Anneler Günü” olarak kutluyoruz.
Ve nedendir bilinmez; bizim, hepimizin anneler günü… Her emir buyurduklarını olduğu gibi, bunu da kutlayacağız bayıla bayıla. Pek çok dayatmaya olduğu gibi buna da eyvallah...
Ama benim annem Mayıs ayının 2. Pazar günü ölmedi. Ben onun mezarına o tarihte hiç gitmedim... Ne fark eder, ruhuna Fatiha okumadığım tek bir sabahım yok. Her gün telefonumu “buyur yavrum” diye açan o ses olmasa da; bir Salavat ile giden selam ve ardından okunan Fatiha ile edilen “teşekkür” yerlerine ulaşır inancındayım.
Bu kadarlık kavuşma da bana yeter…
Başka bir annenin ölüm yıl dönümünü neden bütün dünya hediye alarak kutluyor bu gün tartışmayacağım. Hadi; yemek davetine icabet eden misafirleri “diş kirası” nezaketiyle ödüllendiren, eve gelen konuğunu hediyesiz göndermeyen bir geleneğin mirasçılarıyken; belli günlerde “illaki hediye alacağız kardeşim” kıvamına gelmemizi bugün tartışmayalım.
Bugünlük sadece “Ya Rabbi sen bu milleti fabrika ayarlarına geri döndür” diye dua etmekle yetinelim o kadar. Zira konu ağır… Konu, “Anne”… “Anne” dedin mi akan sular durur. Diri diri yakılan annelerini ve evlatlarını; kimyasallarla zehirlenen çocuklarının ölümlerini izlemek zorunda kalan anaları; birileri daha çok para kazansın, daha da bir güçlensin, dünyaya hükmetsin diye evlatlarını kefene saran anneleri de konuşmayalım bu günlük.
Tamamı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder