Deterjanlar, deriye teması halinde derinin yağını alır, kurumasına ve
çatlamasına, hassas kişilerde dermatitlerin oluşumuna neden olur.
Giysilerden ve bulaşıklardan deterjanların uzaklaştırılması için bol
miktarda su kullanmamız gerekir. İyi durulanmamış çamaşırlar da ciltte
alerjik reaksiyonlara, tahrişe ve dermatitlere neden olur.
Çeşitli evlerden, lokanta ve yemekhanelerden alınan deterjanla yıkanmış
ve kullanılmaya hazır olan yemek kaplarında 0,199 - 0,663 mg./lt.
deterjan saptanmıştır. Yine aynı çalışmada % 1`lik deterjanlı su ile
yıkanan yemek kaplarından deterjanı uzaklaştırabilmek için, kabın
cinsine göre 4-8 lt. su kullanmak gerekir. Bu da bulaşıkların yaklaşık 6
defa durulanması demektir. Deterjanla yıkanmış, iyi durulanmamış veya
silinmemiş yemek kaplarından vücuda günde 75 mg. deterjan alınır,
bebeklerde ise 250 mg.`a kadar çıkabilir ve günde 35 mg.`ın üstündeki
dozlar ise hayvanlarda iltihap ve atrofik (daha önce normal bir olan bir
organın kuruması) değişikliklere neden olur. Ağız yolu ile 2,5 ml./kg.
deterjan verilen tavşanlarda mide mukozasında petesial ülserasyon
meydana geldiği deneyler sonucu saptanmıştır.
Ev temizliğinde kullanılan deterjanlar, mikroplara ne kadar zarar
veriyorsa akciğer, karaciğer ve beyne de aynı şekilde zarar verir. Bütün
hastalıklara, ayrıca mantara yol açar. Deterjanlar, bağırsak kanserine
ve ağır akciğer hastalıklarına sebep olur. Çamaşırda, bulaşıkta, vücut
ve çevre temizliğinde yaygın olarak kullanılan bu kimyasallar üzerinde,
uzun uzun düşünmek zorundayız.
Alımtı
30 Aralık 2012
Ey bu vatan gençleri!
"Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ,
Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla
onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz?
Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz.
Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır."
Lem'alar, On Yedinci lem'a, Beşinci Nota
Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz.
Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır."
Lem'alar, On Yedinci lem'a, Beşinci Nota
19 Aralık 2012
Aynadaki Yalan
Şapşal bir biçim, boş veren bir edâ... Güya
kendinden habersiz ve yapmacıktan uzak... Ama sahte, sahte üstü sahte... Her çizgisi, her hareketi,
ortada görünmez bir rejisör elinden çıkma... Hani şu (blucin) dedikleri, balıkçı pantolonu vârî, Moskof
ve Amerikan melezi sıkı kılıf var ya?.. Şu, dizden
yukarı ön tarafının rengi kasten uçurulmuş
ihtilâlci pantolon?.. Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal
ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf?.. Öyle uygun ki, solcu
kızın mizacına!.. Ve... Ve mahsus bakımsız saçlardan, boyasız dudaklara, en basit mimiklerden
en hurda muaşeret tavırlarına kadar her hareketin ölçüsünü kaydeden bir lûgaritma
tatbikçiliği... Şunu demek ister: «Ben kendimle, ferdiyetimle meşgul değilim! Nefsimden habersizim
ve olduğum gibiyim. Yahut: «Güneş altında toprağa uzanmış, kıçını yalayan bir köpek kadar
tabiiyim!»... Ne alçak samimiyet hilesi!..
Lûgaritma icabı... Bütün dâva, güzellik ve dişilik
büyüleri peşinde gezmekten başka tasası olmayan zavallı burjuva kızının tersi olabilmek... Bu ters
oluşun baştan başa hesaplı üslûp ocağını kurmak...
Ne o?.. Ne bakıyorsunuz şaşkın kellelerinizle
suratıma?.. Günümüzün solcu bakireleri işte bunlar!..
Şu Mine hanıma da bakın!.. Hem bacaklarının dizden
yukarı kısmını alabildiğine açar, hem de üzerine bir takım mürekkep lekeleri, toz toprak
sürülmesine aldırmaz. Bu, vücudunun güven noktalarını görmemek midir, inadına göstermek
midir?.. Evet, Emine'den dönme Mine! Sen yok musun sen......
s.5
Necip Fazıl Kısakürek
16 Aralık 2012
Kadın Yakıştığı Yerde Evinde Kalsın
Kadın ekonomik bağımsızlığın peşinden neden böylesine koşar? Yapısı
itibari ile erkeğe tâbi olması gerekmez mi? Yoksa bu bir EGOnomik
bağımsızlık mücadelesi mi?
Ben ekonomik nedenlerden dolayı çalışmıştım ama gözlemlediklerimin çoğu EGOnomik nedenlerden ötürü çalışıyor. Evet, bence erkeğe tabi olmak gerek, bu aslında daha huzur veren bir durum. Ancak erkeğin de buna yardımcı olması gerek, kadını pasifize ederek böylesine zorlu şartlara itmemeliler. Çünkü bilmeliler ki ve hatta çok iyi biliyorlar ki, kadın için çalışma sahası hiç temiz değil. Kadınlarınız çalışmıyor arkadaşlar, yuvalarından, “eş”likten, “ana”lıktan kopuyorlar gitgide soyutlanıyorlar ve soyuluyorlar. Çalışan eş, yatağınızdan, sofranızdan ister istemez uzaklaşır. Bugün kadınlar gerçekten erozyona uğramış durumda. Evde ya iki “kadın” var ya iki “erkek”… Oysa bir erkek bir kadından oluşur evlilik. Uzun zamandır yakından tanıdığım bir kadın, çalışmaya başladıktan sonra, yıllardır evli olduğu kocasını, artık beğenmez oldu. Tahammül gücü zayıfladı, iş yerindeki yetkili biri tarafından taciz edildi falan. Bu gibi örnekleri çoğaltabilirim. Bırakın kadın ait olduğu, yakıştığı yerde, evinde kalsın.
Nevin Ünal (29 Yaşında, 9 Yıldır Çalışıyor)
Kaynak
Ben ekonomik nedenlerden dolayı çalışmıştım ama gözlemlediklerimin çoğu EGOnomik nedenlerden ötürü çalışıyor. Evet, bence erkeğe tabi olmak gerek, bu aslında daha huzur veren bir durum. Ancak erkeğin de buna yardımcı olması gerek, kadını pasifize ederek böylesine zorlu şartlara itmemeliler. Çünkü bilmeliler ki ve hatta çok iyi biliyorlar ki, kadın için çalışma sahası hiç temiz değil. Kadınlarınız çalışmıyor arkadaşlar, yuvalarından, “eş”likten, “ana”lıktan kopuyorlar gitgide soyutlanıyorlar ve soyuluyorlar. Çalışan eş, yatağınızdan, sofranızdan ister istemez uzaklaşır. Bugün kadınlar gerçekten erozyona uğramış durumda. Evde ya iki “kadın” var ya iki “erkek”… Oysa bir erkek bir kadından oluşur evlilik. Uzun zamandır yakından tanıdığım bir kadın, çalışmaya başladıktan sonra, yıllardır evli olduğu kocasını, artık beğenmez oldu. Tahammül gücü zayıfladı, iş yerindeki yetkili biri tarafından taciz edildi falan. Bu gibi örnekleri çoğaltabilirim. Bırakın kadın ait olduğu, yakıştığı yerde, evinde kalsın.
Nevin Ünal (29 Yaşında, 9 Yıldır Çalışıyor)
Kaynak
10 Aralık 2012
Cola, Amerika'da zenci kadınların kısırlaştırılmasında kullnıldı
''Dünyayı
yönetenler zaman zaman dünyanın mevcut nüfus yükünü taşıyamayacağını
belirtirler ve çeşitli senaryolar üretirler. Bir zamanlar 3 milyar insan
fazla diyorlardı, sonra beş milyar fazla dediler. Sonra yedi şimdi ise
10 milyar fazla diyorlar. Muhtaç insanlara bir ekmek vermeyen batı,
ülkemizde kapı kapı dolaşarak aşı kampanyaları düzenliyor. Amaçları
insanları kısırlaştırarak nüfusun artmasına engel olmaktır. Kabe'ye
ekmek sokamazken Coca cola rahatlıkla sokulabiliyor. Hacca, Umre'ye
giden Müslümanlar mübarek zemzem dururken Coca Cola ile iftar açıyorlar.
Coca Cola içmeyen insan sayısı yok denecek kadar azdır. Bugünlerde
sırrı açıklandı diye haberler yapıldı. Dünyanın her şeyinin en ince
ayrıntısına kadar analiz edilebildiği bir dönemde Coca Colanın sırrı
çözülemiyormuş. Yalan. Bunun sırrı falan yok. Cola 1886'da Amerika'da
zenci kadınların kısırlaştırılması için kullanılan bir ilaçtır. Yıllarca
eczanelerde ilaç diye satıldı. Sonra içecek olarak masalarımıza, hatta
iftar sofralarımıza sokuldu.''
Kaynak
Kaynak
5 Aralık 2012
Allah'a Karşı Edepli Olmak
Özellikle de Allah'a karşı edepli olmanın
niteliğini taşıyan daha güzel bir örneği de İbrahim (AS)'ın şahsında
Allah Teâlâ Kur'an'da şöyle açıklamıştır: Hz. İbrahim muarızlarına
seslenerek,
"Benim dostum ancak alemlerin Rabbı olan Allahtır. Beni yaratan ve doğru yola eriştiren O'dur. Beni doyuran ve içiren O'dur. Hasta olduğum zaman bana şifa veren de O'dur."(17)
Dikkat edilecek olursa, İbrahim (AS) hayırlı olan şeyler için "veren O'dur." derken hastalığı için "beni hasta eden O' dur."tabirini kullanmamıştır. Çünkü böyle bir ifade nede olsa bir şikayet manası hissedilmektedir. İbrahim (AS) böyle bir ifade tarzını, mü'minin terbiyesine ve nezaket ölçülerine uygun bulmamış olacak ki, ayette zikredilen tüm nîmetleri Allah'a, isnat ederken hastalığını kendisine hamletmiş, "hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur" demiştir.
Bunun bir benzerini yine Kur'an'da görmekteyiz. Fatiha Suresinin son bölümünde; "Bizi sırat-ı müstekîme, nîmet verdiğin kimselerin yoluna erdir. Gazaba uğrayanların yoluna değil" (18) derken, yine Allah Teâlânın öğrettiği bir terbiye gereği olarak hidayet Allah'a nispet edilirken, doğru yoldan saptırma (ıdlal) Allah'a nispet edilmemiştir. Yine "Gazab ettiğin kimselerin" yerine, edeben "Gazaba uğrayanların" tabiri kullanılmıştır.
Tamamı
"Benim dostum ancak alemlerin Rabbı olan Allahtır. Beni yaratan ve doğru yola eriştiren O'dur. Beni doyuran ve içiren O'dur. Hasta olduğum zaman bana şifa veren de O'dur."(17)
Dikkat edilecek olursa, İbrahim (AS) hayırlı olan şeyler için "veren O'dur." derken hastalığı için "beni hasta eden O' dur."tabirini kullanmamıştır. Çünkü böyle bir ifade nede olsa bir şikayet manası hissedilmektedir. İbrahim (AS) böyle bir ifade tarzını, mü'minin terbiyesine ve nezaket ölçülerine uygun bulmamış olacak ki, ayette zikredilen tüm nîmetleri Allah'a, isnat ederken hastalığını kendisine hamletmiş, "hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur" demiştir.
Bunun bir benzerini yine Kur'an'da görmekteyiz. Fatiha Suresinin son bölümünde; "Bizi sırat-ı müstekîme, nîmet verdiğin kimselerin yoluna erdir. Gazaba uğrayanların yoluna değil" (18) derken, yine Allah Teâlânın öğrettiği bir terbiye gereği olarak hidayet Allah'a nispet edilirken, doğru yoldan saptırma (ıdlal) Allah'a nispet edilmemiştir. Yine "Gazab ettiğin kimselerin" yerine, edeben "Gazaba uğrayanların" tabiri kullanılmıştır.
Tamamı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)