29 Haziran 2012

Muhafazakârlar Tatilde!

Ümmetin halini içinde gerçek bir yara gibi hissedenlere bunu anlatmam kolay,hamdolsun...Geri kalanlar anlatsam da anlamayacaklar...

Bundan bahsedeceğim evet, muhafzakarların ekseni epeyce kaymış hatta ekseni falan kalmamış direkt yörüngeden çıkmış tatil anlayışlarından! Çünkü bir gün Suriye'deki kan durabilir...Çünkü bir gün dağlarda çocuklarımız ölmeyebilir! Ancak ümmetin bu perişan haline baktıkça ne yazık ki diyorum, ne yazık ki müsümanlığımızdaki pejmürdelik bâki kalabilir!!
Son yıllarda iktidardan (iktidara da çakmasak olmaz illâki!) ve istikrardan aldığı güçle ekonomik açıdan da yükselen, hayat tarzı değişen, giderek burjuvanın gözüne gözüne vuran bir muhafazakâr kesim var. 
Yılların mahrumiyeti mi dersiniz, aşağılık duygusunun yükseklik kompleksine dönüşmesi mi, dünya nimetlerinden faydalanma fantazisi mi,"Allah verdiği nimeti kulunun üzerinde görmek ister"in olabilecek en çarpık yorumu mu...Artık ne derseniz deyin!

Cemaatlerinin kurduğu yardım derneklerine üç beş kuruş akıtmakla vicdanını tatmin eden,"benim onlardan neyim eksik!" felsefesiyle çağdaş-modern dünyaya özenen ve bunu "Kezban Paris'te" edasıyla yapan bir grup...Hayır,hayır ayırmıyorum kendimi o gruptan! Bence siz de ayırmayın.

Elbette, arz talep meselesidir ticaret. Her tür durum, duygu ve ihtiyaç kapitalist düzen tarafından elbette sömürülecek. Tatil söz konusu olunca da bu fırsat kaçmaz. Sonuçta talep var!

İslami otel, muhafazakar otel hatta alternatif tatil tanımlamalarını daha sık duyar olduk.Tek tatil anlayışı, büyük şehirlerden köylere bayramdan bayrama gitmek olan muhafazakar kesim palazlandıkça köylerini de bırakıp tatillere gitmek ister oldu. İnsani bir ihtiyaçtır tatil. Küçümsemiyorum. Benim isyanım, müslümanların bunu yapış tarzına! 

25 Haziran 2012

Anne

Anne

İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum!

Acı nedir
Tatlı nedir... Bilmezdin...
Dilin damağın
Ben oldum!

Elinin ermediği
Dilinin dönmediği
Çağlarda, yavrum
Kolun kanadın
Ben oldum
Dilin dudağın
Ben oldum

Belki kıskanırlar diye
Gördüklerini
Sakladım gözlerden
Gülücüklerini...
Tülün duvağın
Ben oldum!

Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana
"Onun annesi" diyorlar...
Bu yeter sevgilim, bu yeter bana!

Bir dediğini iki
Etmeyeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim sana
O kadar ısındım ki
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim
Gün oldu, kırdın...
İncinmedim;
İlk oyuncağın,
Ben oldum, yavrum
Son oyuncağın
Ben oldum...

Layık değildim
Layık gördüler
Annen oldum yavrum,
Annen oldum!

Arif Nihat Asya

24 Haziran 2012

Fırında Sütlaç

Bir sitede gördüğüm tarifi biraz değiştirerek, birkaç kere denedikten sonra istediğim kıvamı tutturdum ( hafif sulu bir kıvam) nihayet çok güzel oldu.Ve kayda geçrdim.


Malzeme :

1 ½  lt süt
½  su bardağı pirinç
1 çay bardağı toz şeker
1 yemek kaşığı nişasta
1 yumurta sarısı
pirinci haşlamak için 2 su bardağı su

Pirinci 2 su bardağı su ile pişirin. Sütü ilave edin kaynatın. Kaynayınca altını kısın ve 5 dakika kadar kaynatın. 1 yemek kaşığı nişastayı çok az su ile açın ve 1 yumurtanın sarısını çırpın içine katın sonra sütlacın süt kısmından 1-2 kaşık ilave edip ılıtarak karıştırıp tencereye ilave edin. Şekeri katın karıştırın.
1-2 dakika kısık ateş de pişirdikten sonra ısıya dayanıklı fırın kaplarına paylaştırın. Fırında Sütlaç
Fırınınızın sıcaklığını (180 derecede) üst kısımdan vermesi için ayarlayarak fırında üzerlerini pembeleştirin.


22 Haziran 2012

15 Haziran 2012

Vişneli Kek


3 yumurta
1 Su Bardağından bir parmak az Şeker
1  ‘’           ‘’               iki      ‘’           ‘’   Sıvıyağ    
1  Su Bardağı Süt
2 ½   Su  ‘’      un
1 ½   Kabartma tozu

Üzerine vişne

13 Haziran 2012

Çocuklarımız Kime Teslim?

Artmakta olan dindarlığın içinde ne var? Milletimiz gerçek anlamda kökleri üzerinde yeri bir ihya süreci mi yaşıyor, yoksa yaşanan durumun adını “inşa” koymak daha mı isabetli? ......

İmam Hatip, 70′lerin, 80′lerin İmam Hatibi değil artık. Orada okuyan çocuklarımıza farklı bir dini algı pompalanıyor. Neredeyse artık bütün İlahiyat fakültelerinde gördüğümüz “yeni şeyler söylemek lazım” havası, kaçınılmaz olarak İmam Hatiplere de yansıyor.
Aşağıda okuyacağınız satırlar İmam Hatip lisesi 11. Sınıfta okutulan Hadis ders kitabından alıntı:
“Sevgi ve hoşgörü, Hz. Peygamberin sünnetinin özünü teşkil eder. Bu durumda kötü muamele, kabalık ve anlamsız şiddet içeren rivayetlerin ona ait olması mümkün değildir. Örneğin çocukların on yaşına geldikleri halde namaz kılmadıkları takdirde dövülmesini emreden hadis, sahih sünnete aykırıdır.

10 Haziran 2012

Kapılar



Merhum Necip Fazıl Kısakürek 1954′lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, “padişahlık propagandası yapmak ” gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısını toplatılmış ve kendisi de suçlanarak mahkemeye sevkedilmiştir.

Necip Fazıl mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:

‘İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması var.Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz?”

diye haykırmıştır.




7 Haziran 2012

Ehl-İ Sünnet İtikadı Konusunda Bilinçlenmek


Ehl-i Sünnet itikadı konusunda hassasiyet gösteren ya da ayağını bu zemine basan kimselere ve kesimlere sesleniyorum: Yarın çocuklarınız gönüllü birer Şii propagandisti olarak karşınıza çıkarsa sakın şaşırmayın!
Abarttığımı düşünenlere, özellikle üniversite öğrencilerinin gündemini nelerin işgal ettiğini, gençlerimizin kafasının ve kalbinin hangi sorularla karışmaya başladığını kontrol edin. Eğer bugün küçük bir azınlığın okuyup tartışarak Şii olduğu gerçeğinin üstünü örtmek mümkün değilse -ki değil! -, emin olun yarın bu sayı katlanarak büyüyecek. Ayağınızın altındaki zemini kaybediyorsunuz, ruhunuz duymuyor!
Yeni yetişen nesilleri Ehl-i Sünnet itikadı konusunda bilinçlendirecek kadrolar yetiştirmezsek, bir an önce bunun tedbirini almazsak, çok sürmez, 5-10 yıl sonra bu sütunlardan Şia’nın iddialarına tek tek cevap yetiştirmek zorunda kaldığımızda yavuz hırsızın ev sahibini bastırdığını ve sesimizin boğulduğunu göreceksiniz.
Açık ve net söylüyorum: Bütün alt dallarıyla Şia’nın itikadı, fıkhı, tarihi ve kültürü konusunda mütehassıs insanlar yetiştirmek bugün bu topraklarda yaşayan Ehl-i Sünnet duyarlılığına sahip insanlara farzdır. Tıpkı Ehl-i Sünnet itikadını modernist meydan okumalara karşı müdafaa edecek donanımlı kadrolar yetiştirmenin farz olduğu gibi.

5 Haziran 2012

Türkiye'nin "Kürtaj" Diye "Öncelikli" Bir Meselesi Var Mıdır Gerçekten?


Kadın-erkek ilişkilerinin, özellikle büyük şehirlerde alabildiğine zıvanadan çıktığı bir ortamda bu meseleyi konuşmak, itiraf edelim ki komik duruyor. Gençlerin karşı cinsle sınır tanımayan yakınlaşması, kadın ve kızların annelerine, ninelerine inat giyim-kuşam tarzı, sokakta ayak uçlarına bakarak yürümeye mecbur ediyor "iffet" diye bir meselesi olanları.
İnsanları gayrimeşru ilişkiye götüren, hatta "teşvik eden" yolların sonuna kadar açık olduğu bir toplumsal yapının kendisi bizatihi münker haline dönüşmüştür. Modern toplum anlayışının, "bireysel özgürlükler" adı altında fetişleştirilen münkeratı tartışmaya bile tahammülü yoktur. Hal böyle olunca aile, annelik, babalık... gibi değerler elbette yerini menfaatçi, bencil, ihtiraslarının kölesi olmuş bireylerin hastalıklı algılarına bırakacaktır. İnsanların kişisel zevklerinin/günah eğilimlerinin "bireysel özgürlükler" sloganı altında tabulaştırılması normal, hatta "gerekli" hale gelince, kadın ve erkek, annelik-babalık yerine behimi arzularının tatminini tercih edince, kendi yavrusunun canına kıymakta da elbette bir sakınca görmeyecektir.
Burada anormal olan, erkeğin ya da kadının kürtaj yaptırarak kendi yavrusunun katili olması değil, bu aşamaya son derece serbest bir şekilde gelebilmelerinin önünü açan anlayışın mutlaklaştırılmasıdır. Fıkıh bize "sedd-i zerayi'/feth-i zerayi'" diye birşeyden bahseder. İyiye/doğruya götüren yollar açılmalı, teşvik edilmeli, kötüye/yanlışa götüren yollarsa kapatılmalıdır.
Oysa modern hayat bunun tam tersini dayatıyor. İyiye/doğruya götüren yollar tıkanıyor, kötüye/yanlışa götüren yollar ardına kadar açılıp teşvik ediliyor.
Şurası yüphe götürmez bir gerçek: Günah/münker, bulaşıcı hastalık mikrobu gibidir. Bulunduğu yerde kendi haline bırakılması, yayılmasına göz yumulması demektir. Bu sebeple Efendimiz (s.a.v), bir münker gördüğümüzde hemen ona elimizle, buna gücümüz yetmezse dilimizle müdahale etmemizi emir buyurmuş, buna da gücümüz yetmezse hiç olmazsa o münkeri onaylamadığımızı kalben deklare etmemizi, bunun da imanın en zayıf mertebesi olduğunu ihtar etmiştir.
Tarihî tecrübe ve kültür, bu mü'min tavrını kurumsallaştırmış ve "ihtisap" müessesesine hayat vermiştir. Böylece münkere fiilî müdahalenin bireylerin değil kamu otoritesinin yetkisinde olduğu ortaya konulmuştur.
Günaha/münkere duyarsız kalmak, hatta "özgürlük" adı altında önünü açıp teşvik etmek, hangi mülahaza ile olursa olsun yanlıştır; hatta bizatihi "günah"tır! Ve bu yanlışlık ve günah, sadece uhrevî hayatta karşılığı görülecek şekilde "tek boyutlu" değildir. Her günahın insan ve toplum hayatında, yani bu dünyada da müşahhas neticeleri, olumsuz yansımaları vardır. Hiçbir günah bundan istisna edilemez.
Dolayısıyla kürtajı tartışmadan önce "sedd-i zerayi" ilkesi gereği önce insanları kürtaja götüren yolları tartışmalı, bu yolların tıkanması için alınması gereken tedbirler konuşulmalı, tartışılmalıdır.

Dr. Ebubekir Sifil

4 Haziran 2012

Kefirim

Kefiri Nasıl Mayalayacaksınız.

Kefir yapılısında esas olarak inek sütü kullanılır . sut kaynatıldıktan sonra bir kaba konur ve 25 C ye soğutulur. Üzerindeki kaymak tabakası alınır ve 1 litre ye 10 gram kadar kefir tanesi katılır iyice karıştırılır. (Ben şu tabaktaki miktar kadar koydum ) Kabın kapağı kapatılır ve sut 20 - 25 C de kalacak sakilde kap bir yere bırakılır.

Kefir yapımında sut sıcaklığı serce parmağıyla kontrol edilecek olunursa, sıcaklığın ve soğukluğun hissedilmediği bir derecede süte kefir denesi katılır. Kap içindeki sut normal olarak 18 - 24 saat sonra pıhtılaşır. Pıhtılaşma suresi üzerine süte katılan kefir tanesi miktarı, bekleme sırasındaki sütun sıcaklığı etkili olmaktadır. Soğuk havalarda kabın etrafı sarılmaz ise sütun sıcaklığı, düşeceğinden bazen pıhtılaşma gecikir veya hiç gerçekleşmez

Pıhtı yanı kefir olusunca buzdolabına alınır ve soğuyuncaya kadar burada bekletilir. Buzdolabından alınan kefir, denelerin ayrılması için bir kabın üzerine yerleştirilen plastik süzgeçten ( bu çök önemli, zira kefir oluştuktan sonra hiç bir şekilde tel veya alımın yum gibi metallerle temas etmemelidir ! ) geçirilir.Süzgeç üzerinde kalan deneler hemen kefir yapımında kullanılabileceği gibi yıkanarak bir su bardağı içerisinde buzdolabında bir hafta, kadar saklanabilir. Saklanmak istendiği zaman deneleri örtecek kadar bardağa su koymak gerekir.

Yazının tamamına ve sorularınız için buraya bakabilirsiniz